27 Mayıs 2012 Pazar

MİLLETVEKİLİ KAPI KULU DEĞİLDİR.



CHP İki Grup Başkanvekili TBMM’ne sundukları yasa teklifi ile, Türkçeden başka dil ve lehçelerle, belge düzenlenmesini, propaganda yapılmasını TBMM’nin ve ülkenin gündemine taşıdılar ve tabandan da haklı olarak büyük tepki aldılar.
Bu yasa teklifini yaparken de gerekçe olarak, aslında bu olayla hiçbir ilgisi olmayan, 2001 yılında Anayasadan Ana dil yasağının kaldırılmış olmasını ve TRT de Kürtçe yayınların başlamasını ve her şeyden öncede 298 Sayılı Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri hakkında Kanunun 58. Maddesinde yapılan değişikliğe atıf yapmışlar ve arkasından dil yasakları ortadan kaldırıldıktan sonra, Siyasi Partiler Kanunu’ndaki yasakların da kaldırılması gerektiğini. Bu teklifle kanunlar arasındaki çelişkinin ortadan kaldırılmasının amaçlandığını” göstermişlerdir.
CHP daha 1989 yılında Ana dil yasağının bir insanlık ayıbı olduğunu söyleyerek, insanın ana dilinin yasaklanamayacağını, daha kimse bunu ağzına almaya cesaret edemediği zamanda söyleyen ilk ve tek partidir.
Ama yine CHP,  TRT de Türkçeden başka bazı dillerde yayın yapılması konusu gündeme geldiğinde, herkesin RTÜK yasasına uymak kaydıyla, kendi ana dilinde özel girişimci olarak görsel yayın yapabilmesini,  ama devletin böyle bir yayıncılık işine girmemesi gerektiğini dile getirmiştir.
Yasa teklifinin gerekçesinde ayrıca, 2010 yılında 298 Sayılı Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanun’un 58. Maddesinde yapılan değişikliğe uyum sağlanmasından söz edilmektedir.
CHP 298 Sayılı yasanın 58. Maddesinde bu değişiklik yapılırken de buna Anayasa Komisyonunda muhalefet şerhi koymuştur.
58. madde de yapılan değişiklik AKP  ve BDP’nin beraberce yaptıkları değişikliktir.
Orada yapılan değişiklik, sadece seçim propagandası yapılırken, Türk Vatandaşlarının günlük yaşamlarında geleneksel olarak kullandıkları yerel dil ve lehçelerde de sözlü propaganda yapabilecekleri şeklindedir.
Halbuki CHP’nin şimdiki teklifi yukarıda sözünü ettiğimiz, AKP ve BDP’nin işbirliği ile yapılan değişiklikten çok daha ileri, Türkçe’nin   tek resmi dil olması kuralını delmeğe yöneliktir
Getirilen değişiklikle parti tüzük ve programlarının yazımı ve yayınlanmasında, açık ve kapalı salon toplantılarında, Türkçeden başka dillerin de kullanılmasının önü açılmak istenmektedir
Bir köy kahvesinde dar bir alanda ana dilin kullanılması elbette sorun değildir. Ama bir partinin programının ve tüzüğünün Türkçeden başka bir dille yazılıyor olması, kapalı ve açık hava toplantılarında Türkçeden başka dille konuşulması propaganda yapılması, afiş basılması başka şeydir.
Bu  sırf Kürt Kökenli yurttaşlarımızdan oy almak için yapılmaktadır.
O yöreden oy almak için, AKP’nin veya BDP’nin kuyruğuna takılarak değil, öncelikle devrimci niteliğinizi ön plana çıkartarak, iktidara geldiğiniz zaman o bölgeye egemen olan,  bölgenin geri kalmışlığının  en büyük nedeni olan ağalık, derebeylik düzenini yıkacağınızı  söylemeniz ve bölge insanından bu konuda destek istemeniz gerekir.
Türkiye Cumhuriyeti Devleti sınırları içersinde her bölgeye özgü ayrı propaganda usulleri getirerek, bölge bölge farklı dil ve lehçelerin siyasi parti faaliyetlerinde kullanılmaya başlanması, buna hoş görüyle bakılması; Anayasanın 3. Maddesinin açık ihlali olduğu gibi, ülkemizi adım adım bölücülerin arzu ettiği çift dilliğe götürür ve bu da ülkenin belli bir süre sonra parçalanmasına yol açar.Belçika’da olduğu gibi.
Ulusalcıların parti yönetiminden tasfiyesinden sonra yönetime gelenler, partiyi değerlerinden koparmayı, altı oku ret etmeyi demokrat olmak sanıyorlar.
Gazeteniz Aydınlığın yazdığına göre, bu teklifin asıl mimarı, TR 705 numarayla CİA’nın yan kuruluşunun kullandığı kişidir. Önergenin altına imzayı atanlar Genel Merkez’den gelen talimat üstüne, bu girişimi kapı kulu mantığı ile başlatmışlardır.
Yani Genel Merkez tarafından Milletvekillerine kapı kulu muamelesi yapılmıştır