CHP İki Grup Başkanvekili TBMM’ne
sundukları yasa teklifi ile, Türkçeden başka dil ve lehçelerle, belge
düzenlenmesini, propaganda yapılmasını TBMM’nin ve ülkenin gündemine taşıdılar
ve tabandan da haklı olarak büyük tepki aldılar.
Bu yasa teklifini yaparken de gerekçe
olarak, aslında bu olayla hiçbir ilgisi olmayan, 2001 yılında Anayasadan Ana dil
yasağının kaldırılmış olmasını ve TRT de Kürtçe yayınların başlamasını ve her
şeyden öncede 298 Sayılı Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri
hakkında Kanunun 58. Maddesinde yapılan değişikliğe atıf yapmışlar ve
arkasından dil yasakları ortadan
kaldırıldıktan sonra, Siyasi Partiler Kanunu’ndaki yasakların da kaldırılması
gerektiğini. Bu teklifle kanunlar arasındaki çelişkinin ortadan kaldırılmasının
amaçlandığını” göstermişlerdir.
CHP daha 1989 yılında Ana dil yasağının
bir insanlık ayıbı olduğunu söyleyerek, insanın ana dilinin yasaklanamayacağını,
daha kimse bunu ağzına almaya cesaret edemediği zamanda söyleyen ilk ve tek partidir.
Ama yine CHP, TRT de Türkçeden başka bazı dillerde yayın
yapılması konusu gündeme geldiğinde, herkesin RTÜK yasasına uymak kaydıyla, kendi
ana dilinde özel girişimci olarak görsel yayın yapabilmesini, ama devletin
böyle bir yayıncılık işine girmemesi gerektiğini dile getirmiştir.
Yasa teklifinin gerekçesinde ayrıca,
2010 yılında 298 Sayılı Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında
Kanun’un 58. Maddesinde yapılan değişikliğe uyum sağlanmasından söz edilmektedir.
CHP 298 Sayılı yasanın 58. Maddesinde bu
değişiklik yapılırken de buna Anayasa Komisyonunda muhalefet şerhi koymuştur.
58. madde de yapılan değişiklik AKP ve BDP’nin beraberce yaptıkları
değişikliktir.
Orada yapılan değişiklik, sadece seçim propagandası yapılırken,
Türk Vatandaşlarının günlük yaşamlarında geleneksel olarak kullandıkları yerel
dil ve lehçelerde de sözlü propaganda
yapabilecekleri şeklindedir.
Halbuki CHP’nin şimdiki teklifi yukarıda
sözünü ettiğimiz, AKP ve BDP’nin işbirliği ile yapılan değişiklikten çok daha
ileri, Türkçe’nin tek
resmi dil olması kuralını delmeğe yöneliktir
Getirilen değişiklikle parti tüzük ve
programlarının yazımı ve yayınlanmasında, açık ve kapalı salon toplantılarında,
Türkçeden başka dillerin de kullanılmasının önü açılmak istenmektedir
Bir köy kahvesinde dar bir alanda ana
dilin kullanılması elbette sorun değildir. Ama bir partinin programının ve
tüzüğünün Türkçeden başka bir dille yazılıyor olması, kapalı ve açık hava
toplantılarında Türkçeden başka dille konuşulması propaganda yapılması, afiş
basılması başka şeydir.
Bu sırf Kürt Kökenli yurttaşlarımızdan oy almak
için yapılmaktadır.
O yöreden oy almak için, AKP’nin veya
BDP’nin kuyruğuna takılarak değil, öncelikle devrimci niteliğinizi ön plana
çıkartarak, iktidara geldiğiniz zaman o bölgeye egemen olan, bölgenin geri kalmışlığının en büyük nedeni olan ağalık, derebeylik
düzenini yıkacağınızı söylemeniz ve
bölge insanından bu konuda destek istemeniz gerekir.
Türkiye Cumhuriyeti Devleti sınırları
içersinde her bölgeye özgü ayrı propaganda usulleri getirerek, bölge bölge
farklı dil ve lehçelerin siyasi parti faaliyetlerinde kullanılmaya başlanması, buna
hoş görüyle bakılması; Anayasanın 3. Maddesinin açık ihlali olduğu gibi,
ülkemizi adım adım bölücülerin arzu ettiği çift dilliğe götürür ve bu da
ülkenin belli bir süre sonra parçalanmasına yol açar.Belçika’da olduğu gibi.
Ulusalcıların parti yönetiminden tasfiyesinden
sonra yönetime gelenler, partiyi değerlerinden koparmayı, altı oku ret etmeyi
demokrat olmak sanıyorlar.
Gazeteniz Aydınlığın yazdığına göre, bu
teklifin asıl mimarı, TR 705 numarayla CİA’nın yan kuruluşunun kullandığı
kişidir. Önergenin altına imzayı atanlar Genel Merkez’den gelen talimat üstüne,
bu girişimi kapı kulu mantığı ile başlatmışlardır.
Yani Genel Merkez tarafından Milletvekillerine
kapı kulu muamelesi yapılmıştır