Batının tarihe gömmek istediği Atatürk
Cumhuriyeti, bu ülke üstündeki projelerin adım adım hayata geçirilmesi ile
gerçekleştiriliyor..
AKP iktidarı ile laik cumhuriyete karşı
yürütülen karşı devrim, bunun ilk adımı
idi.
Ergenekon, Balyoz ve bunlar gibi
davalarla yüzlerce ülke aydınını ve askerini susturmak ikinci adımdı, başarıyla
hayata geçirildi.
Bu projenin en zor olan üçüncü adımı
CHP’yi “ehlileştirmek” ti, Baykal ve sonrasında ulusalcılara yapılan
operasyonla bu da gerçekleştirildi.
Bu üçüncü adım sadece bir kaset
operasyonu ile başlayıp,parti içinde kalan
diğer ulusalcıların tasfiyesi ile bitmiş bir hareket değildir.
CHP’yi “ehlileştirmek” operasyonu, İYİ
NİYETLİ birçok kişi ve kurum kullanılarak uzun süren çabalarla
gerçekleştirilmiştir.
Biraz geriye doğru gidelim, CHP’yi ehlileştirmek için seçilen Kemal
Kılıçdaroğlu’nu, Tuncay Özkan’ın Kanaltürk Televizyonun da, Tuncay
Mollaveisoğlu ile program yapıncaya kadar
kim tanıyordu?
Kimse tanımıyordu.
Ama bu programlar sonrasında toplum
tanımaya başlamıştı.
Sonra bir başka televizyonda üç ayrı programda toplum nezdinde “dürüst” siyasetçi imajı kazandırıldı.
2010 yılında CHP’nin olağan Kurultay’ına
günler kala o çirkin, ahlak dışı kaset olayı patlamış ve koskoca Cumhuriyet
Halk Partisi büyük bir şaşkınlık ve panik yaşamıştı.
Bu büyük kriz sırasında, akla hemen o “dürüst” siyaset adamının adı geldi.
Kılıçdaroğlu’nun böyle bir görev için
parlatıldığını hiç birimiz göremedik.
CHP’yi kurtarmak, selamete çıkartmak
gayretiyle, “parlatılan”, “gayri samimi” Kılıçdaroğlu’nu, kurtuluş savaşını
yapmış Cumhuriyet halk Partisi’nin başına geçirmek için, kişiyi bile tam tanımadan, önünü arkasını düşünmeden, büyük bir çaba sarf ettik.
Başarılı da olduk!
Cumhuriyet Halk Partisi, Kılıçdaroğlu ve
devşirme ekibinin çabalarıyla, tüzüğünde, programında yazan ideolojisini terk
etti.
Hiç sesimiz çıkmadı, bunu yaparken de,
ülkenin huzuru, iç barış, kardeşlik gibi kavramlar kullanıldı.
Sanki, ülkenin huzuru, iç barış,
kardeşlik için Atatürk ve Atatürkçülükten vaz geçmek gerekirmiş gibi.
Kişi topluma, bizlere “dürüst” olarak algılatıldı.
Bu nedenle, herkes onun aday tespit
çalışmaları sırasındaki çabalarını iyi niyetli, dürüst çabalar olarak gördü ve
takip etti.
Ama aklında, daha doğrusu kulağına
söylenen Cumhurbaşkanı adayını bilmesine rağmen, siyasi partileri, sivil toplum
kuruluşlarını gezerken, orada söyledikleri ile kafasının içindeki çok farklı
imiş.
Yani bu ülkenin insanları ile “kafa bulmuş”
Gerçeği onlardan saklamış. Bunu yaparken
de, bazı insanların isimlerini ortaya atarak
o insanları tartışmanın odağına koymuş, haklı haksız eleştirilerin
hedefi haline getirerek yıpratmıştır.
Bütün bu yapılanlar, iyi niyetli
parlatmalar, Kemalizm’i Cumhuriyet Halk Partisi eli ile tarihe gömmek, onu tarihe
gömerken de siyaseti, İslam sınırları içinde yapmaya alıştırmak.
Yani din bezirganlığında AKP ile
yarışmak.
İşte Ekmeleddin İhsanoğlu’nun adaylığı
Cumhuriyet Halk Partisi’nin ideolojisinden kopup kopamayacağının turnusol
kağıdı olacaktır.
Ama artık hepimiz, Cumhuriyet Halk
Partisi’nin bu hale gelmesinde sorumluyuz. Kemal Kılıçdaroğlu’nu Atatürk’ün
koltuğuna oturtan herkes, büyük açıklıkla ben suçluyum demek zorundadırlar.
Siyasetçi öngörüsü olan, olması gereken
insandır. Ben bugünleri göremedim demek hakkı/hakkımız yoktur.
Siyasetçi de insandır, o da hata yapar.
Hatadan dönmek, hatasını kabul etmek bir erdemdir.
Ben bu konudaki günahlarım için kendi
adıma, gerçek Cumhuriyet Halk Partilerden, bu ülkenin Cumhuriyetin temel
değerleriyle sorunu olmayan herkesten, Cumhuriyet halk Partisi’nin dolayısıyla
ülkenin bu hale gelmesinden dolayı kendi
adıma ÖZÜR DİLİYORUM.
Cumhuriyet Halk Partisini “ehlileştirme” operasyonuna, bilerek
bilmeyerek, katkı veren herkes de özür dilemelidir.
Aksi halde tarih bizlere “suçlu ayağa kalk” diyecektir.