Kifayetsiz muhteris Davutoğu’nun
sığlığına terk edilmiş, gerçeklikten uzak dış politika uygulamaları ülkeyi bir
felaketin eşiğine getirdi.
Irak Şam İslam Devleti isimli
aşırı Sünni/dinci örgüt körfez ülkelerinin özel ve resmi paraları ile
desteklenirken, insan kaynağı da, dünyanın her tarafından gelerek Türkiye
üzerinden Suriye’ye geçmelerine izin verilen militanlardan oluşuyor.
Suriye’de katliamların ISİD
üyelerince gerçekleştirildiğine inan uluslararası Af Örgütü Türk Hükümeti’nden de, “Suriye’de
ciddi bir şekilde insancıl hukuk ihlali gerçekleştiren ISİD ve diğer silahlı
gruplara, Türkiye üzerinden savaşçı ve silah akışının engellemesini” istemiştir.
On gün öncesine kadar terör
listemizde olmayan ve fakat Başbakanın hala terörist diyemediği ISİD, Suriye’de
“Esed” ile savaşırken ,bir taraftan da Irak’ta Şii Malikiye karşı, Sünni ayaklanmasını
örgütlediği ortaya çıktı.
1916 Sykes-Picot düzenin çizdiği
sınırları yıkıp bir İslam devleti kurmayı amaçlayan örgüt, bu amacına ulaşmak
içinde Irak-Suriye sınırını belli bölgede ortadan kaldırarak bu yolda önemli
bir kazanım elde etti.
Türkiye, Suriye’de PYD
kazanımlarına karşı bir denge oluşturduğu
düşüncesiyle, ISİD’e kol kanat gerdi.
ISİD’in Irak’ta başlattığı,
Musul’u işgale kadar varan, Kerkük ve hatta Bağdat’a doğru yürüme ihtimaline
karşı, şimdi uluslararası bir askeri
harekattan söz edilmeye başlandı.
Irak’a bir askeri müdahale
gündemdeyken Obama, “Amerikan kara ordusunu kullanmayacağını” açıkladı.
Kara harekatı olmadan sonuç
alınamayacağına göre, ABD’nin olmadığı yerde
müdahaleyi, “uluslararası toplum” kisvesi altında sadece orada Saddam sonrası oluşan, bölünmüş Irak’taki düzeni tekrar tesis etmeye yarayacak böyle bir
operasyona Türkiye karıştırılırsa, Türkiye bu felaketin altından nasıl
kalkacaktır?
Yıllardır, Türkiye’ye terör ihraç
eden PKK’nın Kuzey Irak’daki mevcudiyetine karşı, hem BM Güvenlik Konseyinin
1373 Sayılı Kararının ve hem de Irak Anayasasının 7. Maddesinin kendisine
verdiği yetkiyi kullanmayan/kullanamayan Türkiye, palazlanmasına katkı
sağladığı örgüte karşı Türk askerini nasıl kullanacak, bunu kamuoyuna nasıl
izah edecektir.
Davutoğlu’na kadar Türk dış
siyasetinin “Arapların iç işlerine karışmama ve kendi aralarındaki çatışmalarda
tarafsız kalma” politikasından uzaklaşılması, Türkiye’yi bir felaketin eşiğine
getirmiş durumdadır.
Beşar Esad Yurt Gazetesi’ne
verdiği bir röportajda” Radikal İslam’ın
ideolojisi, toplumu yakan bir alevdir. Bu alev genişler, yarın Türkiye’yi de
‘kafirler’den temizlemek için cihad başlatırlar. Yarın Suriye yanarken Türkiye
rahat edemez. Sınırlarını bu teröristlere açmanın bedelini ağır öder” demişti.
Gelinen nokta budur.
Irak ve Suriye’nin toprak
bütünlüğü Türkiye için çok hayatiyken her iki ülke de parça parça oldular.
Suriye’de Esad’ı devirmek uğruna
beslenen ISİD, tüm bağımsız ve laik devletler için tehdit ve tehlike haline
geldi.
ISİD’in Türk Konsolosluğunu işgal
edip vatandaşlarımızı rehin alması ve Şiilere karşı takındığı insanlık dışı
düşmanca tavırlar, ülkemizde laikliği yeniden anlama fırsatı olursa bu bile bir
kazanç olacaktır.
Türkiye, Büyük Ortadoğu
Projesi’nin peşinden koşanların ham hayallerine kapılıp bölgeyi karıştırmasaydı,
ne Suriye bir iç savaşa sürüklenip parçalanır, ne İSID gibi terör örgütü
dünyanın başına bela olurdu ve ne de Irak bir istikrarsızlık bölgesi olurdu.
Türk hükümeti, Türkiye’nin
Davutoğlu’na kadar bölgede uyguladığı, “Arapların iç işlerine karışmama ve
kendi aralarındaki çatışmalarda tarafsız kalma” politikasından uzaklaşılmış,
uzaklaşılırken de mezhebe dayalı bir dış politika yürütülerek, vahim stratejik
ve taktik hatalar yapılmış, Türkiye’nin iç ve dış güvenliği tehlikeye
atılmıştır.
Bu tablo, yüzyıllara dayanan bir
devlet geleneğinin varisi olan Türkiye Cumhuriyeti’ne yakışan bir tablo değildir.
Sonun da komşularımızla sıfır
sorun değil, sıfır dostluk kalmıştır.
Türkiye’yi bu hale düşürenlerin
ödemeleri gereken, hem hukuki ve hem de siyasi bir bedel olmalıdır.