Gün geçmiyor ki, yazılı ve görsel
medyada bir polis şiddeti haberi yer almasın.
Polis vatandaşın yaşadığı bir tehlike
karşısında ilk sığınacağı, sığındığı anda kendini güvende hissedeceği
sığınaktır.
Ama ne gezer, Gezi olaylarından beri
polisin, evrensel hukuktan kaynaklanan ve anayasamızın teminatı altındaki
demokratik gösteri hakkını kullanan vatandaşlarımıza karşı, sonucu ölümle
sonuçlanacak şiddet uygulamaktadır.
Son zamanlarda bu polis şiddetine bir de
“sivil polis” dehşeti eklendi.
Her toplumsal gösteriden sonra yazılı ve
görsel medyaya yansıyan, eli sopalı, palalı, sırt çantasında ne taşıdığı belli
olmayan, sivil polis oldukları söylenen kişilerin fotoğrafları yayınlanıyor.
Bunlar sokak aralarında “kıstırdıkları”, gösterici olarak kabul
ettikleri insanları öldüresiye dövüyorlar.
Bu sivil polis yeleği dahi bulunmadan
toplumsal olaylara, mevzuatta sayılmış araç ve gereçlerin dışında, farklı
materyallerle müdahale etmeleri, bazı sokak serserilerine de aynı şekilde
davranmak cesaretini veriyor.
Sivil polis dünyanın her ülkesinde
vardır. Ancak sivil polisler, demokratik ülkelerde biz de olduğu gibi,
ellerinde sopa, pala ve taşlarla toplumsal olaylara müdahale etmezler. Bunlar
toplumsal olaylarda, üniformalı polislere sadece bilgi toplayarak destek
verirler.
Demokratik ülkelerde toplumsal olaylara
müdahale, böyle bir müdahaleye gerek görüldüğü anda, üniformalı polisler
tarafından yapılır.
Bu müdahalenin üniformalı polisler
tarafından yapılmasının sebebi, üniformalı polislerin giysilerinin herhangi bir
yerinde, kasklarında künyelerinin
görünüyor olmasıdır.
Görünüyor olmalıdır ama, ileri
demokrasiye ulaşmış ülkemizde, zaman zaman bunlar kapatılır.
Bu künyelerinin görünür olmasının
sebebi, toplumsal olaylara müdahale eden polisin, tespit edilebileceğini düşünerek,davranışlarında
aşırıya kaçmamak için kendisini kontrol edeceği düşüncesidir.
Ayrıca, gereksiz ve haksız şiddete
uğradığını düşünen mağdurun da istemi halinde, bu polis veya polislerin kim veya kimler
olduklarını öğrenmelerini sağlamaktır.
Çarşamba sabahı TVlerde resmi ve sivil polislerden oluşan bir grubun,
bir esnafı ne kadar acımasızca dövdüğüne tanık olduk.
Allahtan kimlikleri tespit edilebilmişte
açığa alınmışlar.
Ama eğer bunlar Başbakanın danışmanı
veya koruma ordusundan olsalardı, açığa alınmak ne kelime “destan yazdınız” diye sırtları sıvazlanırdı.
Böyle bir tespitin “sivil polisler”
açısından yapılabilmesi mümkün değildir.
Olaylara müdahale eden sivil giyimli bu
şahısların gerçekte polis oldukları bile şüphelidir.
Kişiliği ve kimliği tespit edilemeyen bu
sivil polislerin arasına iktidarın eli sopalı, gözü dönmüş militanları da
karışabilir.
Bu uygulama yaygınlaşırsa –ki ya
yaygınlaşıyor- çok daha vahim olaylar yaşarız.
Partili militanlar, kendilerine polis
süsü vererek sokaklara hakim olur. Astıkları astık, kestikleri kestik olur.
İleri demokrasilerde, ne Başbakanlar,
ne danışmanları ve ne de korumaları adam dövmezler.
Devlet böyle olmasını istediği ve teşvik
ettiği için bunlar olur. Devlet istemese, üniformalı resmi polisin arasına bu
tür insanlar karışamaz.
Tabii eli sopalı, palalı, sivil polis görüntülü sokak eşkıyaları, ileri
demokrasilerde düşünülemediği için o ülkelerde böyle pespayelikler olmaz.
Hitler Almanya’sında, Musolini
İtalya’sında bunlar görüldü ve yaşandı. Ama bunlara ne demokrasi, ne de ileri demokrasi dendi.
Başbakan gibi, ılımlı İslamı savunanlar,
iktidara gelinceye kadar “demokrasi ve
insan haklarından” söz ederler, bir kere iktidarı ele geçirdikten sonra da
demokrasiyi ve insan haklarını hemen unuturlar.
Ülkemizde her gün yaygınlaşarak artana
polis, sivil polis, danışman şiddeti gibi tehlikeli
davranışlar sıradanlaştı, herkes tarafından doğal karşılanır hale geldi..