21 Mayıs 2014 Çarşamba

TEHLİKELİ DAVRANIŞLAR


Gün geçmiyor ki, yazılı ve görsel medyada bir polis şiddeti haberi yer almasın.
Polis vatandaşın yaşadığı bir tehlike karşısında ilk sığınacağı, sığındığı anda kendini güvende hissedeceği sığınaktır.
Ama ne gezer, Gezi olaylarından beri polisin, evrensel hukuktan kaynaklanan ve anayasamızın teminatı altındaki demokratik gösteri hakkını kullanan vatandaşlarımıza karşı, sonucu ölümle sonuçlanacak şiddet uygulamaktadır.
Son zamanlarda bu polis şiddetine bir de “sivil polis” dehşeti eklendi.
Her toplumsal gösteriden sonra yazılı ve görsel medyaya yansıyan, eli sopalı, palalı, sırt çantasında ne taşıdığı belli olmayan, sivil polis oldukları söylenen kişilerin fotoğrafları yayınlanıyor.
Bunlar sokak aralarında “kıstırdıkları”, gösterici olarak kabul ettikleri insanları öldüresiye dövüyorlar.
Bu sivil polis yeleği dahi bulunmadan toplumsal olaylara, mevzuatta sayılmış araç ve gereçlerin dışında, farklı materyallerle müdahale etmeleri, bazı sokak serserilerine de aynı şekilde davranmak cesaretini veriyor.      
Sivil polis dünyanın her ülkesinde vardır. Ancak sivil polisler, demokratik ülkelerde biz de olduğu gibi, ellerinde sopa, pala ve taşlarla toplumsal olaylara müdahale etmezler. Bunlar toplumsal olaylarda, üniformalı polislere sadece bilgi toplayarak destek verirler.
Demokratik ülkelerde toplumsal olaylara müdahale, böyle bir müdahaleye gerek görüldüğü anda, üniformalı polisler tarafından yapılır.
Bu müdahalenin üniformalı polisler tarafından yapılmasının sebebi, üniformalı polislerin giysilerinin herhangi bir yerinde, kasklarında künyelerinin görünüyor olmasıdır.
Görünüyor olmalıdır ama, ileri demokrasiye ulaşmış ülkemizde, zaman zaman bunlar kapatılır.
Bu künyelerinin görünür olmasının sebebi, toplumsal olaylara müdahale eden polisin,  tespit edilebileceğini düşünerek,davranışlarında aşırıya kaçmamak için kendisini kontrol edeceği düşüncesidir.
Ayrıca, gereksiz ve haksız şiddete uğradığını düşünen mağdurun da istemi halinde,  bu polis veya polislerin kim veya kimler olduklarını öğrenmelerini sağlamaktır.
Çarşamba sabahı TVlerde  resmi ve sivil polislerden oluşan bir grubun, bir esnafı ne kadar acımasızca dövdüğüne tanık olduk.
Allahtan kimlikleri tespit edilebilmişte açığa alınmışlar.
Ama eğer bunlar Başbakanın danışmanı veya koruma ordusundan olsalardı, açığa alınmak ne kelime “destan yazdınız” diye sırtları sıvazlanırdı.
Böyle bir tespitin “sivil polisler” açısından yapılabilmesi mümkün değildir. 
Olaylara müdahale eden sivil giyimli bu şahısların gerçekte polis oldukları bile şüphelidir.
Kişiliği ve kimliği tespit edilemeyen bu sivil polislerin arasına iktidarın eli sopalı, gözü dönmüş militanları da karışabilir.
Bu uygulama yaygınlaşırsa –ki ya yaygınlaşıyor- çok daha vahim olaylar yaşarız.
Partili militanlar, kendilerine polis süsü vererek sokaklara hakim olur. Astıkları astık, kestikleri kestik olur.
İleri demokrasilerde, ne Başbakanlar, ne  danışmanları ve ne de korumaları adam dövmezler.
Devlet böyle olmasını istediği ve teşvik ettiği için bunlar olur. Devlet istemese, üniformalı resmi polisin arasına bu tür insanlar karışamaz. 
Tabii eli sopalı, palalı,  sivil polis görüntülü sokak eşkıyaları, ileri demokrasilerde düşünülemediği için o ülkelerde böyle pespayelikler olmaz.
Hitler Almanya’sında, Musolini İtalya’sında bunlar görüldü ve yaşandı. Ama bunlara  ne demokrasi, ne de ileri demokrasi dendi.
Başbakan gibi, ılımlı İslamı savunanlar, iktidara gelinceye kadar “demokrasi ve insan haklarından” söz ederler, bir kere iktidarı ele geçirdikten sonra da demokrasiyi ve insan haklarını hemen unuturlar.
Ülkemizde her gün yaygınlaşarak artana polis, sivil polis, danışman şiddeti gibi tehlikeli davranışlar sıradanlaştı, herkes tarafından doğal karşılanır hale geldi..