Son iki yazımda, yaklaşan
Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde muhalefet partilerinin ortak bir aday üzerinde
anlaşmaları gerektiğini, bunun sadece parlamentoda temsil edilen muhalefet
partileri arasında değil, parlamento dışındaki muhalefeti de aralarına almaları
gerektiğini yazmıştım.
1994
yerel seçimlerinde muhalefetin
dağınıklığı yüzünden İstanbul ve Ankara’yı nasıl AKP zihniyetine teslim
ettiğimiz hatırlardadır.
Bu nedenle muhalefetin geniş tabanlı bir
uzlaşıya varması, seçimi muhalefetin ortak adayının ilk turda kazanmasını
sağlar.
Böyle bir uzlaşı sağlanırsa oyları yüzde
kırk bandının altına düşmüş AKP’yi HDP ile uzlaşıya zorlar, böyle açık bir ittifaka
zorlanan AKP adayından oy kaçırır.
Ama eğer her muhalefet partisi birinci
turda kendi adayını çıkartır da, güç
birliği ikinci tura bırakılırsa bu da Recep Tayyip Erdoğan’ın ekmeğine yağ
sürer.
Zira; İkinci turda mevsimin de
etkisiyle muhalefetin safları
gevşeyebilir.
Herhangi bir muhalefet partisinin tek
başına belirleyeceği bir adaya, ikinci turda diğer muhalefet partilerinin
seçmenleri sıcak bakmaya bilirler.
Genel olarak iki turlu seçimlerde dünya
uygulaması, ikinci turda ilk turun daha kuvvetli olan adayına yönelinılmesidir.
O zaman HDP’nin de bu adayı desteklemesi
beklenir.
Bu da AKP’nin adayı olacaktır.
Serbest ve eşit koşullarda yapılmayan
bir seçim meşru olmayacağı gibi, böyle bir seçimden çıkacak yönetimde meşru
olamaz.
Tayyip Erdoğan ve yandaşları seçimlerin
artık “şekilsel” hale geldiği algısını topluma iyice yerleştirerek, tıpkı tek
partili rejimlere olduğu gibi, sanki Cumhurbaşkanlığı seçimi AKP’nin bir iç işiymiş
gibi yansıtılıyor ve algılatılmaya çalışılıyor.
Yaratılmak istenen , AKP, daha doğrusu
Tayyip Erdoğan’ın ister kendisi, isterse belirleyeceği kişinin Cumhurbaşkanı
olacağı algısıdır.
Muhalefet partilerinin daha basit
konularda ciddi stratejik hatalar yaptıkları ortada olduğundan, ümitli olmayı
gerektiren bir sebep de yokken, dünkü Hürriyet Gazetesi’nde MHP Genel Başkanı
Bahçeli “Çok uygun bir çatı adayı” bulunması halinde buna destek vereceklerini
açıkladı.
Bu geçmiş olaylara göre çok olumlu bir
tavırdır.
Bundan demokrasimiz açısından
faydalanılması gerektiği kanısındayım.
Böyle bir uzlaşmayla bir “çatı adayı” çıkartılması Tayyip Erdoğan veya
çıkaracakları adaya karşı büyük şans yakalar.
Bu fırsat kaçırılırsa ülkemizdeki
seçimlerin, her fırsatta suçladığımız
tek partili Ortadoğu rejimleri, faşist veya komünist rejimler de olduğu
gibi göstermelik hale muhalefet partilerinin çabaları ile getirilmiş olur.
Bu seçimin tek faydası(!) Recep Tayyip Erdoğan’ın kurmak istediği “tek
parti, tek adam” rejimine meşruiyet sağlamış olunur.
Geçtiğimiz yerel seçimler göstermiştir
ki, Tayyip Erdoğan ve şürekası , seçimlerde kamu olanaklarını fütursuzca
kullanabilmektedirler.
Toplumun, uluslar arası hukuktan,
anayasamızdan kaynaklanan demokratik tepkilerini ortaya koyacakları
toplantılara AKP iktidarı tarafından totaliter rejimlerde olduğu gibi izin
verilmemiştir.
Bu
nedenlerle üstünde uzlaşılacak bir “çatı adayı” Tayyip Erdoğan’ın kurmak
istediği “tek adam, tek parti” rejimini kırmak için son şanstır.
Eğer böyle demokrasinin önünü açacak,
devlet kurumları arasındaki uyumu sağlayabilecek bir Cumhurbaşkanı seçilemezse,
ülke büyük rejim bunalımlarına
sürüklenir.
Herkesin benimseyeceği böyle bir “çatı
adayı” yazılı ve görsel basın üzerindeki en azından psikolojik baskıyı kıracak,
basının bir miktar daha özgür olmasını sağlayacaktır.
Üzerinde uzlaşılacak bir “Çatı Adayı”
son şans olacaktır.