Cumhurbaşkanlığı
seçimine giderken AKP’deki hava, Tayyip Erdoğan’la Abdullah Gül aralarında
konuşurlar, kimin aday olacağı konusunda
bir karara varırlar noktasında idi.
Ancak aday belirleme süreci yaklaştıkça AKP’de işlerin hiç
de öyle olmadığı ortaya çıkmaya başladı.
İlk günlerde sanki bu ülkede bir seçim var ama , yaşanan
süreç, AKP’nin, daha açık bir ifadeyle Tayyip Erdoğan’ın adaylığının ilanı için,
göstermelik dostlar alış verişte görsün
tadında “istişare” toplantıları yapılıyor şeklindeydi.
Tayyip Erdoğan ve yandaşlarının etrafa yaydıkları hava
da Tayyip bey ne isterse, Abdullah Gül
ona uyar, biçimindeydi.
Böyle yaparak, hem Abdullah Gül üstünde bir baskı
kuruyorlardı, hem de toplumda böyle bir algı yaratmaya çalışıyorlardı.
Yani bir seçim yokmuş da tek kale maç oynanıyorlarmış
havasındaydılar.
Ancak, Abdullah Gül’ün son “Tayyip Beyin daha istişareler
ihtiyacı olduğu” açıklaması ve hem de
seksen bir ili dolaşmaya başlayacağını açıklaması; AKP de işlerin Tayyip Beyin
istediği gibi gitmediğini ortaya koydu.
AKP’nin Merkez Karar Yürütme Kurulu toplantısından da, 3
dönem kuralı ile devam edilmesi ve mevcut seçim sisteminin korunması kararı
çıkınca, Tayyip Erdoğan’ın kendisini ve yakınlarını korumaya almak için, Cumhurbaşkanlığı
adaylığından başka şansı kalmadı.
Seçim sistemini de “Anayasa Mahkemesi iptal eder” korkusuyla gündemden çıkardılar.
İşte bu nedenle Abdullah Gül’ün Türkiye’yi dolaşmaya
başlaması, Tayyip Erdoğan’ın üç döneme takılması, AKP içinde Cumhurbaşkanlığı
hesaplarında “oyun içinde oyunlar” olduğunu ortaya koydu.
Yani o kadim dostlar hikayeleri galiba geri de kaldı. Bundan
sonra kendi aralarında kıyasıya bir mücadele olacak gibi görünüyor.
Aslında AKP kan kaybediyor, şu anda Tayyip Erdoğan’ın
kamuoyu desteği yüzde otuz beş, kırk bandından yukarıda değil. Birde parti
içinde eskiden beri var olup da yeni yeni su yüzüne çıkmaya başlayan çatışma,
bu desteği daha da aşağılara çekebilir.
Yani seçim Tayyip Erdoğan için “çantada keklik” olmaktan
iyice çıktı. Aslında baştan beri öyle değildi ama öyle bir algı yaratılmaya
çalışılıyordu.
İşte şimdi muhalefet partilerinin, serin kanlı ve ülke
yararını düşünerek, donanımlı,
herkesimden vatandaşımızın iç huzuruyla oy verebileceği, bir aday üzerinde
uzlaşmaları gerekiyor.
Bu adayın dünyayı kendi gözüyle takip edip, anlayabilecek,
ülke içinde de devlet yönetiminde hakem rolü oynayabilecek bir kişi olması
gerekir.
Organlar arasında uyum, senede bir veya iki defa bu
organların başları ile yemekli toplantı yaparak sağlanmaz.
İçinde yaşadığımız süreçte olduğu gibi, devlet
organları arasındaki çatışmalarda, derin bilgi birikimi ile hakemlik
yapabilecek, yani anayasanın dili ile “Devlet Organlarının düzenli ve uyumlu çalışmalarını
gözetecek” ağırlıkta bir kişi olması gerekir.
Demokrasi denilen rejime kelimenin tam manasıyla sahip
çıkan, gönüllerde bir saygı, sevgi ateşi yakan/yakabilen birisi olmalıdır.
Önümüzdeki dönemde, eğer muhalefet uzlaşarak “doğru” bir
aday çıkartamazsa demokratik düzene gönül vermiş, o ideale bağlanmış olanlar
ile totaliter duygular taşıyan Tayyip Erdoğan ve yandaşları arasında bir büyük
mücadele başlayacaktır.
İşte çıkarılacak Cumhurbaşkanı adayı bu nedenle çok önemlidir, demokrasi bayrağını en önde taşıyabilecek bu
konuda insanlara güven verecek birisi olmalıdır.
Muhalefet partileri
böyle bir aday üstünde uzlaşı sağlarken, kendi aralarında bir komplekse
kapılmadan, senin adamın, benim adamım demeden, baştan tarifler yaparak aday
sınırlamasına gitmemeleri gerekir.
Abdullah Gül Cumhurbaşkanlığı yapabildiğine, Tayyip Erdoğan
bu makama aday olabildiğine göre, Türkiye de o makama gerçekten layık çok insan
bulunur.
Bu nedenle iyi niyetle, uzlaşma isteğiyle bir aday arayışına
girişecek muhalefetin eli çok rahat olacaktır.
Böyle bir uzlaşı ile seçilecek aday da çok büyük bir
olasılıkla Cumhurbaşkanı seçilecek ve demokrasimiz rayından çıkmayacaktır