Cumhuriyetin kuruluşundan bugüne
kadar, ülke, bugünlerde yaşanan kepazeliği hiç yaşamadı.
17 Aralık sürecinden bugüne,
ülkede Başbakan ve Bakanlarının her birini defalarca Yüce Divan’a götürecek
telefon tapeleri ortalara döküldü.
Rüşvetin bu kadar aleni alınıp
verildiği, yalanın bu kadar kolay söylendiği bir dönem olmadı.
Evdeki paraların sıfırlanmasından
tutun da, Türk Milleti’ne küfür eden bir
densizin konuşmaları ortalara döküldü.
Tayyip Erdoğan her ağzını
açtığında CHP’nin dine karşı olduğunu, camileri ahır yaptığı yalanlarını
söylüyor.
Laik bir ülkede, siyasi tartışmaların dini referanslarla
yapılması elbette çok yanlış ve yapılmaması gereken bir husustur.
Ancak ülkemizde gerek mitinglerde
gerekse partilerin Salı günleri yaptıkları gurup toplantılarında, İran
Parlamentosun da bile olmadığı kadar çok dini referanslara yer verilmektedir.
Bunu en çok ve devamlı olarak
yapanda Tayyip Erdoğan’dır.
Hırsızlığın, rüşvetin, nüfus
suiistimalinin hoş görüyle karşılandığı ne bir din ve ne de bir ahlak anlayışı
vardır.
Bir ülke düşüne biliyor musunuz,
bir devlet yetkilisi hırsızlığı sadece “Devlet Kasasından Para almak” olarak niteleyebilsin.
Bizde bu da oldu.
Eğer bir ülkenin Başbakanı,
bakanları ve çocuklarının “Rüşvet” aldığı iddiaları ayyuka çıkmışsa, bu artık
basın ve halkımız için vakıayı adi yeden
sayılır hale gelmişse vay halimize.
Memura ve o….. bahşişini peşin
vereceksin diyebilen bir kopuk, ülkenin Bakanına beş yüz bin doları nasıl
verdiğini, bakanın da nasıl hiç
utanmadan bunu aldığını anlatabiliyorsa, Türkiye’nin bir an önce bu
pisliklerden kurtulması gerekmektedir.
Almanya da yedi yüz avroluk otel
hesabını, bir üçüncü kişi ödediği iddiasıyla Cumhurbaşkanı’nın yargılandığı bir
dönemde, bizde rüşvet aldığı ortaya çıktığı için yüzü bile kızarmayan
siyasetçiler hala görevlerine devam edebiliyorsa, bir sorun olduğu tartışmasızdır.
Hayatı devlet memuriyetiyle geçmiş
bir bakan “üstün yetenekli” oğluna bir trilyoncuk para için nasıl bir ifade
vermesi gerektiğinin taktiğini verebiliyorsa ve hala daha namustan, haysiyetten
bahis edebiliyorsa, bu utanma duygusunun kalmadığının işaretidir.
Türkiye’nin bağırsaklarını
temizleyip, bu pisliklerden kurtulması gerekmektedir.
Parası bol bir “kopuğa”, trafik de
geçiş önceliği tanıyan bir düzeni yaratanlar, böyle bir adamı korumak için
önüne yatacağını söyleyen bir zavallıyı da elbette bakan yaparlar.
Hırsızlık, nüfus suiistimali,
rüşvet, din istismarı on iki yıllık AKP iktidarının en öne çıkan özellikleridir.
Bu ülkede, bırakın bir bakanı,
hiçbir aklı başında insan, bugüne kadar Kur’an ile alay etmek saygısızlığında
bulunmayı aklının kenarından bile geçirmemiştir.
Ama maalesef AKP iktidarının
suçüstü yakalandığı için istifaya mecbur kalan bir Bakanı Kur’an’la ve İslam
diniyle alay edebilmiştir.
Bütün dinlerde, yalan söylemek
büyük günah sayılırken, bizde Başbakanından, bakanlarına kadar yalan söylemek
sportif bir hal almıştır.
Bu ülkenin başbakanının bazı gerçekleri önce şiddetle inkar
ettikten sonra tam aksini söylediğine
dair, onlarca örnek gösterilebilinir.
Başbakan, yalanın kemiği olmadığı
için boğazına batmayacağını düşündüğünden, dilediği gibi gerçek dışı beyanlarda
bulunmaktadır.
Sıkıyönetim ilan edilmemiş bir
şehirle ilgili olarak sıkıyönetim bildirgesi okumuş ve daha da vahimi bunu da
CHP’ye bağlamak pişkinliğini gösterebilmiştir.
Ama yalanın dibi sığ olduğu için
ve artık, gazete ve televizyon arşivleri de çok uzun süreli el altında
bulunduğundan yalanlar hemen ortaya çıkmaktadır.
Ama yalanların ortaya çıkmasından
sonra, utanması gerekenler, utanmadığı gibi yüzleri bile kızarmamaktadır.
Hatta aynı yalanı, bu yalanı ilk
söylediğinde yüzüne vurması gerekenler vurmadığı için, bir başka yerde aynen de tekrar
edebilmektedir.
Din istismarı artık siyasi
hayatımızın olağan bir uygulaması haline gelmiştir.
Bütün buna rağmen karamsar da
olmamak gerekir, karanlığın en koyu olduğu an, aydınlığın en yakın olduğu
zamandır.