5 Mart 2014 Çarşamba

ÖNCE HESAP VER


Tayyip Erdoğan geçtiğimiz Salı günü Adıyaman mitinginde İsmet Paşa’ya gene çirkin şekilde saldırdı.
Bu saldırının sebebi, şuuraltı Cumhuriyete ve Cumhuriyeti kuranlara duyduğu kin ve nefret.
İsmet Paşanın geçmişinde verilemeyecek hiçbir hesabı olmadı.
O kadar olmadı ki, Uşak’ta Topkapı’da canına kast edenler dahi onu yolsuzlukla suçlayamadılar.
Ne onun, ne onun çocuklarının adları yolsuzluğa hiç bulaşmadı.
Hiç kimse, ne ona,  ne onun çocuklarına avanta para verdiğini ağzına alamadı.
Ama senin oğlunun, yönetimindeki vakfa  gelen para için “zekat mı, öbür türlü mü?” diye sorduğu anlaşılan ses bantları ortalarda dolaşıyor.
Nedir o “öbür türlü”  olan, halka bir açıklasana Tayyip Bey.
O diktatör diye nitelediğin İsmet Paşa’nın Başbakanı Saraçoğlu, Başbakan iken, Başkanı olduğu Fenerbahçe takımının maçına çocuklarını parasını verip bilet alarak sokan adamdır.
Sen eşine dostuna telefon edip, kızına yirmi,  yirmi beş bin dolarcık göndermesini istemekte bir sakınca görmezken, O cumhurbaşkanı iken oğluna senin çocuklarına istediğin paranın onda birini gönderemeyeceğini yazıyordu
Tabii senin ve senin yakınlarının havsalanız bunları  almaz.
Ama senin bakanlarının çocuklarının evinden de para kasaları ile, para sayma makineleri çıkıyor.
 Bakanlarının rüşvet aldığını gösterir telefon konuşmaları  ortalara dökülüyor.
Tayyip Bey en basit tarih bilgisinden de yoksunsun ama sana bir tavsiye de bulunayım.
Sen İsmet Paşa’ya diktatör diyeceğine yat kalk ona dua et, senin duan kabul olur mu onu bilemem,  o yüce Allahın bileceği iş.
Paşanın Cumhurbaşkanlığı Kasım 1938 de başlar.
1939-1945 arası Dünya,  elli milyondan fazla  insanın öldüğü,  ikinci büyük savaşı yaşar.
Bu büyük faciada senin baban dahil,  bu ülkenin çocuklarının hiçbirinin burnu bile kanamadı. Onun içinde  sen babanın oğlu olarak  Dünya’ya gelebildin.
Savaş bitti, 1946 da ONUN  isteğiyle çok partili siyasi hayata geçildi.
1950 de senin muktedirliğin gibi değil gerçek bir karizmatik liderken, arkasında savaş meydanlarının toz ve barut kokusu olan muzaffer bir komutan, Lozan’ın  büyük diplomatı sıfatları varken, kendi hazırlattığı seçim kanunuyla seçimleri kaybetti ve iktidarı büyük bir olgunlukla rakiplerine teslim etme  erdemini gösterdi.
Yani senin bile bu ülkede Başbakan olmanın yolunu açtı.
O  öldüğü gün,  dünya basını onun ölümünü “Çağın yetiştirdiği en büyük devlet adamlarından biri öldü” diye verdi.
Sen ölürsen bir gün, Allah geçinden versin, seni hatırlayan olur mu? Adını ağzına alan olur mu?
Bilmiyorum?
Allah geçinden versin diyorum, bunu önce insan olduğum ve fakat senin yansız ve bağımsız bir yüce divanda yargılandığını görmek için istiyorum.
Ortaya dökülen telefon konuşmaları, onların tapelerinin  elde ediliş şeklinin hukuk dışı olup olmaması başka şey, o yargılama sürecini ilgilendirir,  ama sen evvelce, öyle işine geldiği için,   yasa dışı elde edildiği tartışmasız olan ses kayıtları için bile, nasıl elde edildiğine değil içeriğine bak diyordun.
Onun için içeriği siyaseten tam bir utanç vesilesi ve her biri ayrı ayrı Yüce divanlık suç olan   iddiaların hesabını ver,  yargıda aklan ondan sonra CHP’nin geçmişine dil uzat.
Bu nasıl bir kuvvetler ayrılığı ki, bir işadamının yargı sürecine müdahale edilmesini isteyebiliyorsun.
Bu nasıl bir hukuk devleti ki, bir ihalenin hoşlanmadığın bir insana, bir gruba verilmemesi için bürokrasiye baskı yapabiliyorsun.
Yıl 1950, tek partiden çok partiye geçilmiş, CHP ve İsmet Paşa iktidardan gitmiş,Demokrat Parti gelmiş.
İngiliz Başbakanı Sir Winston Churchill İsmet Paşa’ya şu mektubu gönderir
“…….Bana öyle geliyor ki, tarih, general olarak kazandığınız zaferlerden başka, Türkiye Cumhuriyeti’ni İkinci Dünya Savaşı’nın vahim tehlikelerinden de sıyırıp geçirdiğinizi, aynı zamanda Mustafa Kemal tarafından sert mücadelelerle kurulmuş olan liberal ve gelişmiş hükümet sistemini nasıl koruduğunuzu hayranlıkla yazacaktır.”diyor.
Burada sözü edilen İsmet Paşa mı diktatör?
 Hadi canım sende.