Her insan zaman zaman birilerini, bir
şeyleri suçlar, bu bir anlamda savunmadır. Bu davranış tarzı belli ölçüler
içinde kalmak kaydıyla faydalı da olabilir. Fakat bazı insanlar, örneğin Tayyip
Bey gibiler, yaşanan tüm olumsuzlukların sorumluluğunu başkalarına yüklemeye o
kadar meraklıdırlar ki, bir müddet sonra
sadece suçlamak için yaşar hale gelirler.
Ekonomi kötüye gider, suçlu bellidir.
Faiz lobisi, Türkiye’nin büyümesini istemeyenler,üçüncü köprü, üçüncü havaalanı
yapılınca menfaatleri zarar görecek olan Avrupalılar.
Buna herkes gülüyor olsun, varsın
gülsünler, bu söylediklerinin gerçek
olmadığını o da biliyor ama böyle avunuyor.
Gezi parkı direnişindeki tutum ve
davranışıyla uluslararası saygınlığını yitirmesine rağmen, suçlu gene bellidir.
Faiz lobisi, İsrail.
Bu suçlamalarda bulunurken bir zamanlar
en önemli Musevi Nişanını aldığını unutuveriyor.
Sade suçlamakla kalmaz, hayal aleminden
hikayeler de uydurur, “Baş örtülü bir hanıma, yanında çocuğu da varken, üstü çıplak bir grup erkek saldırmıştır.
Cami de içki de içilmiştir.
Bu hikayelerin hayal mahsulü olduğunu
biliyor ve fakat topluma söylemekten çekinmiyor.
Düne kadar kol kola, can ciğer kuzu
sarması olduğu “Cemaat” ile menfaat çatışması başlayınca,geçmişte, methiyeler
düzdüğü, “ Bu hasretlik bitsin” diye ülkeye çağırdığı aynı insanı şimdi, kalbi
boş, içi boş, zihni boş alim müsveddesi, sahte peygamber olmakla ve şantajcılıkla suçluyor.
Eğer bir şantaj varsa, bunu önlemenin
kendi görevi olduğunu unutuyor ve fakat sadece suçluyor.
Herhangi bir sivil toplum kuruluşu, ülke
sorunlarıyla ilgili görüşünü açıklar da, bu görüş Tayyip Beyi rahatsız ederse,
bu kurumun yöneticilerini “siyaset
yapmakla” “vatan hainliği” ile bile
suçlayabiliyor.
HSYK yasa teklifini eleştiren TUSİAD’a
yaptığı gibi.
Herkesi darbeci olmakla suçlarken, bu
davranışının tam bir faşizan tutum olduğunu bilemiyor.
Yakın çevresinin yolsuzluğunu,
hırsızlığını yazan basını, dış mihraklar tarafından beslenen, ülkenin
büyümesini ve gelişmesini istemeyenler olarak suçluyor.
Bunun gerçek olmadığını da o da biliyor
ama devamlı aynı şeyi söylüyor.
Kendisi dilediği şirketler üstünde,
askeri cunta zamanında bile yapılmadığı şekilde, haksız, hukuksuz vergi
cezalarıyla baskı kurarken hep haklı oluyor, zira onlar faiz lobisidirler, dış
mihrakların Türkiye’deki temsilcileridirler.
Düne kadar kol kola yürüdüğü, ülkenin
muhalif aydınlarını, askerlerini susturmak için, sahte belge, yalancı gizli
tanık düzenleyerek zindanlara tıktıran “kahraman !” savcılar, şimdi menfaatleri
çatıştığı için, kendisi ve yakınlarının üstüne gelmeye başlayınca, biranda dünde haksızlık,
hukuksuzluk yapan, günahsız insanlara kumpaslar kuran, yargısal darbe yapmaya çalışan kişiler olarak suçluyor.
Halbuki aynı savcıları, bu ülkenin
muhalif aydınlarını, askerlerini zindana tıktırırken, “Bunlara saygı gösterin”
diyerek korurken, işlemlerini eleştirenleri de suçluyordu.
Oğlunun Savcılık tarafından celp
edildiği belgeyi Meclis kürsüsünden gösteren Milletvekiline, kendi partili
Milletvekilince yapılan tekme tokatlı saldırı sonrası, saldırıya uğrayan
Milletvekilini tahrik etti diye
suçluyor.
Suriye ve Mısır politikalarını eleştirenleri,
diktatörlerden yana ve darbeci olmakla suçluyor.
Tayyip Bey’in haksız ve yersiz
suçlamalarının örnekleri arttırılabilinir.
Başkalarını haksız ve yersiz suçlamasının
bir çok nedeni de olabilir. Ama bunların en bilinen ve belirgin olanı, yetersizliği ve başarısızlığıdır.
Herkesi suçlaması, tahmin ediyorum,
kaderin bir cilvesi ve hakikaten dış mihrakların kurgulamasıyla o makama
gelmesine rağmen, o makam için yetersiz
olduğunu anlamış olmasından kaynaklanıyordur.