26 Ocak 2014 Pazar

TAYYİP BEY


Her insan zaman zaman birilerini, bir şeyleri suçlar, bu bir anlamda savunmadır. Bu davranış tarzı belli ölçüler içinde kalmak kaydıyla faydalı da olabilir. Fakat bazı insanlar, örneğin Tayyip Bey gibiler, yaşanan tüm olumsuzlukların sorumluluğunu başkalarına yüklemeye o kadar meraklıdırlar ki,  bir müddet sonra sadece suçlamak için yaşar hale gelirler.
Ekonomi kötüye gider, suçlu bellidir. Faiz lobisi, Türkiye’nin büyümesini istemeyenler,üçüncü köprü, üçüncü havaalanı yapılınca menfaatleri zarar görecek olan Avrupalılar.
Buna herkes gülüyor olsun, varsın gülsünler,  bu söylediklerinin gerçek olmadığını o da biliyor ama böyle avunuyor.
Gezi parkı direnişindeki tutum ve davranışıyla uluslararası saygınlığını yitirmesine rağmen, suçlu gene bellidir. Faiz lobisi, İsrail.
Bu suçlamalarda bulunurken bir zamanlar en önemli Musevi Nişanını aldığını unutuveriyor.
Sade suçlamakla kalmaz, hayal aleminden hikayeler de uydurur, “Baş örtülü bir hanıma, yanında çocuğu da varken, üstü çıplak bir grup erkek saldırmıştır. Cami de içki de içilmiştir.
Bu hikayelerin hayal mahsulü olduğunu biliyor ve fakat topluma söylemekten çekinmiyor.
Düne kadar kol kola, can ciğer kuzu sarması olduğu “Cemaat” ile menfaat çatışması başlayınca,geçmişte, methiyeler düzdüğü, “ Bu hasretlik bitsin” diye ülkeye çağırdığı aynı insanı şimdi, kalbi boş, içi boş, zihni boş alim müsveddesi, sahte peygamber  olmakla ve şantajcılıkla suçluyor.
Eğer bir şantaj varsa, bunu önlemenin kendi görevi olduğunu unutuyor ve fakat sadece suçluyor.
Herhangi bir sivil toplum kuruluşu, ülke sorunlarıyla ilgili görüşünü açıklar da, bu görüş Tayyip Beyi rahatsız ederse, bu  kurumun yöneticilerini “siyaset yapmakla”  “vatan hainliği” ile bile suçlayabiliyor.
HSYK yasa teklifini eleştiren TUSİAD’a yaptığı gibi.
Herkesi darbeci olmakla suçlarken, bu davranışının tam bir faşizan tutum olduğunu bilemiyor.
Yakın çevresinin yolsuzluğunu, hırsızlığını yazan basını, dış mihraklar tarafından beslenen, ülkenin büyümesini ve gelişmesini istemeyenler olarak suçluyor.
Bunun gerçek olmadığını da o da biliyor ama devamlı aynı şeyi söylüyor.
Kendisi dilediği şirketler üstünde, askeri cunta zamanında bile yapılmadığı şekilde, haksız, hukuksuz vergi cezalarıyla baskı kurarken hep haklı oluyor, zira onlar faiz lobisidirler, dış mihrakların Türkiye’deki temsilcileridirler.
Düne kadar kol kola yürüdüğü, ülkenin muhalif aydınlarını, askerlerini susturmak için, sahte belge, yalancı gizli tanık düzenleyerek zindanlara tıktıran “kahraman !” savcılar, şimdi menfaatleri çatıştığı için, kendisi ve  yakınlarının  üstüne gelmeye başlayınca, biranda dünde haksızlık, hukuksuzluk yapan, günahsız insanlara kumpaslar kuran, yargısal darbe yapmaya çalışan  kişiler olarak suçluyor.
Halbuki aynı savcıları, bu ülkenin muhalif aydınlarını, askerlerini zindana tıktırırken, “Bunlara saygı gösterin” diyerek korurken, işlemlerini eleştirenleri de suçluyordu.
Oğlunun Savcılık tarafından celp edildiği belgeyi Meclis kürsüsünden gösteren Milletvekiline, kendi partili Milletvekilince yapılan tekme tokatlı saldırı sonrası, saldırıya uğrayan Milletvekilini tahrik etti diye suçluyor.
Suriye ve Mısır politikalarını eleştirenleri, diktatörlerden yana ve darbeci olmakla suçluyor.
Tayyip Bey’in haksız ve yersiz suçlamalarının örnekleri arttırılabilinir.
Başkalarını haksız ve yersiz suçlamasının bir çok nedeni de olabilir. Ama bunların en bilinen ve belirgin olanı, yetersizliği ve başarısızlığıdır.
Herkesi suçlaması, tahmin ediyorum, kaderin bir cilvesi ve hakikaten dış mihrakların kurgulamasıyla o makama gelmesine rağmen, o makam için yetersiz olduğunu anlamış olmasından kaynaklanıyordur.