Değerli bilim adamı Sayın Prof. Dr. S. Kemal Erol beyefendi bir yazı
göndermiş. Herkesin okuması gerektiğine inandığım için ama Yerim sınırlı olduğu
için bazı kısaltmalar yaparak sizlerle paylaşıyorum.
“Kleptokrasi, bir ülkede iktidarı ele geçiren bir
siyasal grubun, o ülkenin kaynaklarını sistemli biçimde soymaları olarak ortaya
çıkan hırsızlar rejimi anlamına gelir. Kleptokrat ise hırsızlar
rejimini yürüten politikacıdır ve o ülkede güç sahibidir.
Fobi Yunanca’daki “phobos”un Türkçe
okunuşudur ve korku anlamına gelir. Kleptokratın fobisi hırsızlar rejimini
yürüten politikacının önlenemez olan, sürekli biçimdeki korkusudur.
Kleptokrasilerde yerli üretim büyük ölçüde
çökmüştür, iç pazar, ithalata dayanan ve iktidar olanların yandaşlarının da yer
aldıkları büyük sermaye gruplarının
eline geçmiştir.
Yurt içinde, ekonominin yürütülebilmesi
için, halkın yararına olan tüm birikimler ve yer altı kaynakları pazara çıkarılarak, haraç mezat, yok pahasına
satılır; bunun adına özelleştirme denilmektedir. Halkın yararına olacak yatırımlar yapılmadığından, işsizlik de artar. O
devletin anayasasında “sosyal devlet” kaydı olsa bile, bu
ancak yazıda kalır, çünkü devlet artık onu peşkeş çekenlerin eline düşmüştür.
İnsan haklarını her alanda çiğneyen bu
yönetim, rüşveti, bürokraside bir kural durumuna sokar ve rüşvetsiz
olarak bir işin yapılma olasılığı artık ortada kalkmıştır.Yönetimin
sürdürülebilmesi için baskıcı ve korku verici bir rejime
dönüşmeye gereksinme vardır.
Ortaya çıkan despotizmi alkışlayan
bilinçsiz halk katmanları da korku içindedir. Hırsızlığı, demokrasi içerikli
söylemlerle kamufle ederek, yoksul kesimleri soygunlarıyla daha da
fakirleştiren bir çete iktidarı, ülke içinde devletin kurmuş olduğu iletişim
kurumlarını, limanları, sanayi yatırımlarını ve yer altı zenginliklerini yerli
ve yabancı sermayedarlara peşkeş çekerek, gerçekte fakirleştirdikleri ülkeyi, o
zamana kadar görülmemiş bir düzeyde kalkındırdıklarını da ileri sürerler; buna
katılmayarak ses çıkaranlar acımasız biçimde cezalandırılıp defterleri dürülür.
Tutukevleri dolup taşar ve yeni tutukevlerine gereksinme olur. Herkese dinleme
ve fişlenme uygulanır. Bunun nedeni de kleptokratın önlenemez korkusudur.
Karşıtlarının ölümünden haz duyan
kleptokrat, kendi güvenliği açısından endişelere kapılarak zırhlı koruma
birliklerini arttırır ve bir polis devleti yaratma çabası içine girer...
Korku içinde olan kleptokrat, şuursuzca
herkese saldırır, ülke sorunları büyüyünce, bundan herkesi sorumlu tutar,
kimseye güvenmediğinden kararları hep kendisi vermek ister, ama her şeyi yüzüne
gözüne bulaştırır.
Dinci otoritenin devleti ele geçirdiği teokrasilerde,
kleptokrasi ile sarmaş dolaş bir yönetim biçiminin olamayacağı ileri sürülemez.
Din kisvesi altında gizlenerek devleti ve halkı soyan yönetim biçimlerine tarih
boyunca rastlanmıştır. Buna benzer biçimde, çeşitli ideolojilerin de ön plana
çıkarıldığı kleptokrasiler tarıh süzgecinden geçip gitmişlerdir.
Korku
içinde yaşayan kleptokrat, oyuncağı olduğu dış güçlerin devlet başkanları
yanında yalakalaşırlar, tuttuğu yabancı devlet başkanının elini, güç almak
istercesine, uzun süre sımsıkı tutarak bırakmazlar; bunlara ait görüntüler,
tarihe ışık tutacak biçimde, TV arşivlerindeki yerlerini çoktan almışlardır.
Her şeyin kullanılarak, işe yaramaz duruma geldiğinde çöpe
atıldığı gibi, dış güçlerin ve emperyalistlerin kuklaları olan korkak
kleptokratlar da, bir gün. tarihin çöplüğündeki yerlerini alacaklardır.
Bundan kimsenin kuşkusu olmasın.”
Harika değimli.