12 Ocak 2014 Pazar

ÖZÜR DİLEYEREK “AF”


17 Aralık’tan beri ülke yangın yerine döndü. Kıyamet kopuyor.
Dün, laik Cumhuriyeti ortadan kaldırıp, yerine Ilımlı İslam Cumhuriyeti kurma koalisyonu, ortaklar arasında çıkan kavga sonunda çöktü, iki tarafın  pislikleri  ortaya saçıldı.
Koalisyonun Cemaat ayağı,   ortağının   bütün mensuplarının yolsuzluklarını ortaya dökmeye başladı.
Dökmekle kalmadı, mahalle çocuğu ağzıyla lanetlemeler, beddualar gırla gitti.
Koalisyonun hükümet ayağı geri kalır mı, şefaat arz ederken sirkatin etti ve eski bir Adalet bakanı kalktı, cemaatin Yargıtay’ı ele geçirdiğini ima ederek, “Yargıtay İmamından söz etti”.
Başbakan’ın baş danışmanı olan milletvekili çıktı “Milli Orduya Kumpas kuruldu”  dedi.
Başbakan, devlet içinde “Paralel bir örgütlenmeden ve bu örgütlenme nedeniyle  onlarca suçsuz insanın cezaevlerinde haksız olarak yattığı” itirafında bulundu.
Hukuk çevreleri, Silivri Mahkemelerinde yargılanan insanlara, “kumpas kurularak” haksızlık yapıldığının hükümet mensupları tarafından yapılan açıklamalarla itiraf edilmesi üzerine “yargılanmanın iadesini istemeye başladılar”
Koalisyonun Hükümet ayağı, malumun ilanı olan ve sanki bu işte hiç kendilerinin katkısı yokmuşçasına yargının Cemaatin eline geçtiğini kabul ettikten sonra, hangi hukuki formülü bulursanız bulun, “yargılamanın yenilenmesi” bugünkü yargı yapısıyla gerçekleştirilebilmesi şüpheli olmakla beraber, başarılsa dahi hayata geçirilmesi çok uzun zaman alacaktır.
Milli Orduya Kumpas kurulduğu Başbakan’ın başdanışmanı tarafından itiraf edildikten sonra, şu anda işkencehanelerde bulunan insanların bir saat bile orada yatmaları bir hukuk ve insanlık ayıbıdır.
Bizim hukukumuza göre, yargı kararları kesindir ve siyasi  içerikli yasama ve yürütme kararları ile ortadan kaldırılamayacağına göre, yaşanan bu hukuk ve insanlık ayıbı, teknik tabiri ile bir  “AF” kanunu çıkartılarak düzeltilebilinir.
Bugün, kurulan “kumpaslarla” zindanlara tıkılmış bu vatan evlatları, elbette bir atıfet olan  böyle bir affı haklı olarak kabul etmeyeceklerdir.
O zaman yapılması gereken tek şey vardır.
Rauf Orbay’a uygulanan yöntem.
Nedir bu?
Rauf Orbay, İstiklal Mahkemesi’nde İzmir suikastına katıldığı için on yıl hapse mahkûm edilmişti. 1933 de Cumhuriyetin Onuncu yılında çıkmış af kanunu ile ilgili hakkında verilen hüküm düşmüş olmasına rağmen bunu içine sindirememişti.
Tekrar Meclise girmesi için yapılan teklifi sadece iadeyi itibar şartıyla kabul edebileceği bilindiği için Cumhurbaşkanı İnönü, Rauf Orbay’ı her bakımdan tatmin edecek hukuki bir formül bulunması için bilim adamlarını seferber etmişti.
Bulunan yol, meclisin ancak af yayası çıkartabileceği, herhangi bir yargı kararını geçersiz saymasının mümkün olmadığı idi.
Bu durumda tek parti olan CHP Genel Sekreteri  Refik Saydam imzasıyla yayınlanan beyanname de, İstiklal Mahkemesi kararlarının siyasi olduğu açıkça söyleniyor ve böylece Rauf Orbay’ın itibarı iade edilmiş oluyordu.
Gelinen noktada yapılması  gereken şey iktidarın kendi beyanlarıyla sabit olduğu üzere, cemaatin kontrolünde olan Özel Yetkili Mahkemelerde görülen davaların, daha soruşturma aşamasında “kumpas kurularak”, Savcı Öz’ün belirttiği gibi “üç dakika da düzenlenebilinen belgelerle” insanların mahkum edildiği de göz önüne alınarak ve bu hukuk ayıbı  “GENEL AF’IN GERKÇESİ OLARAK” teklifte/tasarıda yer alır.
Af yasası tasarı/teklifinin gerekçesinde, Özel Yetkili Mahkemelerde yargılanan insanların   SUÇSUZ  OLDUKLARI İTİRAF EDİLİP VE ONLARDAN ÖZÜR  DİLENEN   BİR GENEL AF KANUNU İLE BU SORUN SÜRATLE ÇÖZÜLÜR.
Yargının yansız ve tarafsız hale getirilmesi, Cemaat yandaşlığından kurtarılan yargının, iktidarın yandaşlığına teslim edilmemesi için gerekli tedbirler ondan sonra daha sakin bir ortamda görüşülüp, tartışılıp kurulabilinir.