29 Ocak 2014 Çarşamba

BAĞIMSIZ VE TARAFSIZ YARGI


Bizde bazı kavramlar çok yanlış anlatılır ve anlaşılır. Örneğin basın özgürlüğü deyince, bu sanki gazetecilere tanınmış bir imtiyaz olarak algılanır, bu aslında halkın haber alma özgürlüğünün, dolayısıyla demokratik bir ülkede, halkın siyasal  tercihlerini doğru yapabilmeleri için getirilmiş bir özgürlüktür.
Aynı şekilde hakim teminatı (yargıç güvencesi) da, hakimlere tanınmış bir imtiyaz değil, her insan için en son sığınma noktası olan yargının, herhangi bir baskı, tehdit veya müdahale olmaksızın tam bir serbestlik ve tarafsızlık içinde karar verebilmesinin teminatıdır.
Bu nedenle yargının  ne siyasetin ve ne de diğer başka menfaat gruplarının etkisi altına girmeyeceği bir düzenin kurulması, hukuk devletinin, hukukun üstünlüğünün hayata geçirilmesinin olmazsa olmazıdır.
Demokratik bir ülkede, bir başbakan “Bir savcı arıyoruz” cümlesini sarf edebilir mi?
Değil böyle bir cümleyi sarf etmek, aklından bile geçiremez.
Demokratik bir ülkede, aynen bizim Silivri Mahkemelerinde olduğu gibi sanıklar lehine oy kullanan hakimlerin görev yerleri sırf bu nedenle değiştirilebilinir mi?
Dünyanın her hangi bir demokratik ülkesinde, bir hakim “üstümde baskı var” derse o ülkede yer yerinden oynamaz mı?
Demokratik ülkelerde oynar da, bizde oynamaz.
Demokratik bir ülkede, yapılan bir yargılamada, o ülkenin silahlı kuvvetlerine karşı kumpas kurulduğu, insanların günahsız ve haksız yere tutuklandığı, hiç utanmadan sıkılmadan, devleti yönetenler tarafından açıklanırsa, o ülkede yer yerinden oynamaz mı?
Oynar da biz de oynamaz.
Çünkü bu ülke, aydınlarının ihanetine uğramış bir ülkedir.
Her türlü eleştiriye açık, yargı bağımsızlığını yarım yamalak ta olsa sağlayan düzenden, yargıyı  siyasi iktidarın kuşatmasına sokacak düzenlemeye geçilirken “Buna yetmez ama evet” diyenler bu ülkenin “aydın” geçinenleridir.
Demokratik bir ülkede, siyasi iktidarların, verilen kararlardan ötürü yargıdan şikâyetçi olması düşünülemez.
Böyle düşünseler bile bunu seslendiremeye cesaret dahi edemezler.
Demokratik ülkelerde hiçbir Adalet Bakanı ve/veya müsteşarı, bir savcıya telefon ederek soruşturmayı kapat demek cesaretini gösteremez, terbiyesizliğini yapamaz; yapamadığı gibi aklından bile geçiremez.
Çünkü o ülkelerde Adalet Bakanlığı, bizde olduğu gibi, adaletin yönetiminde değil, adaletin hizmetindedir.
Türkiye’de de böyle olması gerekir.
Demokrasinin önünü açabilmek, gerçek bir demokrasiye kavuşabilmek için, “yargının  yolsuzlukları cezalandırma yetkisinin önündeki engeller ve kısıtlamalar kaldırılmalıdır” ki; kimse babasının makam ve nüfusundan istifade ederek yargıdan kaçamasın.
Yargının bağımsızlığı ve tarafsızlığı sağlansın ki; bu ülkenin başbakanı, demokratik bir hakkını kullanıp bir yasayı eleştirip, bu düzenleme yasalaşırsa “yargı bağımsızlığı sağlanamaz  dolayısıyla da bu ülkeye   yabancı yatırımcı gelmez” dediği için bir sivil toplum kuruluşunun başkanını vatan hainliği ile suçlayamasın.
Yargının bağımsızlığı ve tarafsızlığı sağlansın ki; “kamu gücünü haksızca kullananların, kamu kaynaklarından kendisi ve yakınları için zenginleşme amaçlı faydalananlardan” hesap sorulabilsin.
Yargıyı siyasallaştırmaya yönelik, müdahalelerin önüne geçebilmek için, bugün var olan mevcut yargı sistemini daha da geriye götürme çabaları engellenmeye çalışılmalı, yargı sistemini iyileştirici, çok yönlü bir hukuk reformu gerçekleştirilmelidir.
Parlamenter demokratik sistemlerde, bağımsız ve yansız yargı demokrasinin ve kişi güvenliğinin teminatıdır.
    Sözün özü: Yargı,  yasama ve yürütmenin her türlü baskı ve etkisinden kurtarılmadan, hukukun üstünlüğü sağlanamayacağından, hukuk devleti ve dolayısıyla çağdaş demokratik bir düzen kurulamaz.