İstanbul, Madrid ve Tokyo’nun
çekiştiği Olimpiyat yarışını Tokyo kazandı.
Aslında bu yarışı İstanbul değil,
AKP zihniyeti kaybetti.
Olimpiyat en çok İstanbul’a
yakışırdı. Zira;Dokuz bin yıllık bir tarihe sahip, üzerinde onlarca, yüzlerce
medeniyet kurulmuş , iki kıtayı bir biriyle kucaklaştıran en önemli suyollarının üzerinde.
İstanbul her şeyi ile böyle bir organizasyonu
yapacak güce ve birikime sahipti. Ama Türkiye’yi dolayısıyla da İstanbul’u
yöneten zihniyet buna uygun değildi.
Olimpiyat hareketinin anayasası
olan “Olimpik Şart” (Olimpic Charter), hareketin ana ilkelerini sıralar.
Bunlardan ilki spor yönetiminin
gerçek anlamda özerk olmasıdır.
Elinizi vicdanınıza koyun
Türkiye’de federasyonlar, özerk midir?
Ne gezer, federasyonlar AKP’nin
oyuncağı, arka bahçesi haline gelmiştir.
Federasyon başkanının kim
olacağına bu ülkenin başbakanı karar verir. Bırakın onu milli takımın
çalıştırıcısının kim olacağına bile Tayyip Erdoğan karar verir.
İkincisi, bir ülkeye ve insana,
ırk, din, siyaset, cinsiyet ve başka yollarla her türlü ayırımcılık Olimpik
harekete mensubiyet ile bağdaşmaz.
Bu ülkeyi yöneten AKP, bırakın
başka ülkelere ve insanlara ayırımcılık uygulamamayı, kendi halkını “Biz ve siz”
diye ayıran bir zihniyettir.
Hatay da alçakça patlatılan bomba sonucu hayatını kaybeden
insanlarını, yurttaşlarını “Elli iki Sünni kardeşimiz öldü” diyerek,
dinci/mezhepçi ayrımcılığa tabi tutan, olimpiyat ruhunu hiç anlamamış bir Başbakan’a
sahibiz.
Ölenler Sünni olmayıp, Alevi,
Hıristiyan,Yahudi, dinsiz olsaydı insan olarak acı duymayacak mıydık?
Böyle bir çirkin bir ayırımcılık olimpik ruhla
bağdaşır mı?
Dış politikasını dinci/mezhepçi
anlayışla yöneten, halkının demokratik tepkilerine “Dağıtılmaları emrini ben
verdim” diyebilen bir Başbakan ve onun
emrindeki iktidar partisi, olimpiyat ruhunu anlamış kabul edilebilinir mi?
Üçüncüsü, spor yapmak bir insan
hakkıdır. Her birey, herhangi bir ayırımcılığa tabi tutulmadan, olimpik ruhla
spor yapma imkanına sahip olmalıdır.Bu, dostluk ruhuyla karşılıklı anlayışı,
dayanışmayı ve dürüst oyunu zorunlu kılar.
Ayrımcılığın önlenmesi ilkesi
çerçevesinde, olimpik hareketin üzerinde ısrarla durduğu konulardan biri de kadın erkek
ayırımcılığıdır.
Türkiye bu ayırımcılığı en yoğun
ve şiddetli yaşayan ülkelerin önde gelenlerinden biridir.
“Haremlik selamlık” yüzme havuzu
bu ülkenin Başbakanın söylemidir.
Sporda dürüst olma kuralını yok
eden doping günlük olay haline gelmiştir.
Kadınların kaç çocuk
doğuracağından tutun, parkta bir kızla erkeğin yan yana oturmasından
hoşlanmayan, insani ilişkileri sadece cinsellik olarak algılayan bir Başbakana
sahiptir Türkiye.
Dördüncüsü, Olimpizmin hedefi,
sporu, insan onurunun korunmasına yönelen
barışçıl bir toplum yaratılmasını desteklemek amacıyla, insanoğlunun
uyumlu kalkınmasının hizmetine sunmaktır.
Tayyip Erdoğan, savaş tam tamları
çalacağına, ulu önder Atatürk’ün “Yurtta Sulh Cihanda Sulh” özdeyişine sıkı sıkıya bağlı kalsaydı, önce “siz biz,
mezhep eksenli iç politika uygulamalarından vaz geçip, karşısındaki insanların
ne söylediğini, ne istediğini anlamaya çalışsa, yani tek başına iktidar gücüne
sahip olmasına rağmen toplumun çeşitli kesitleriyle fikri koalisyonlar kursa yurt içinde barışı temin ederdi.
Aynı husus dış politikamız içinde
söz konusudur.
Olimpiyat komitesinin en
istemediği şey, spora, olimpiyat ruhuna, dinin, siyasetin ve ırkçılığın
karıştırılmamasıdır.
Akdeniz oyunlarının açılışında,
Türk Bayrağını Gezi olaylarına
katılanları “Ermeni” diye ayırımcılığa tabi tutarak suçlayan birine taşıttılar.
Tanıtımda olimpiyat ruhuyla
bağdaşmayacak şekilde“Müslümanlığımız” öne çıkarılmıştır. Bu çok vahim bir
hatadır.
Nitekim, Başbakan’ın “İstanbul’a verilmeyerek
dünyadaki bir buçuk milyar Müslüman ile bağlar kopartıldı” demesi olimpiyat
ruhuyla taban tabana zıt bir söylemdir.
Bu da Tayyip Erdoğan’ın olimpiyat
ruhunu hiç anlamadığını göstermektedir.
Bu arada olimpiyat ruhuna aykırı
bir şekilde Müslümanlığımızı ön plana çıkartırken, kaç Müslüman ülkenin Türkiye’yi oylarıyla
desteklediğidir.
Ayrıca biz Müslümanlığımızı ön
plana çıkartırken, Dünya Televizyonları da Müslümanların nasıl bir birlerini
katlettiklerini gösteriyordu
Türkiye elbette bir gün Olimpiyat
düzenleyecektir. Ama bu “Yurtta Sulh Cihanda sulh” özdeyişini içselleştirdiği,
kutsal din duygularını ait oldukları yere, insanların vicdanına bırakıp, laik yaşamı benimsediği gün olacaktır.
Yani yükselen değer Atatürkçülüğü
ve onun ilkelerini benimseyip hayata geçirdiğimiz gün olacaktır.