11 Eylül 2013 Çarşamba

TÜRKİYE’YE DEĞİL AKP’YE VERMEDİLER


İstanbul, Madrid ve Tokyo’nun çekiştiği Olimpiyat yarışını Tokyo kazandı.
Aslında bu yarışı İstanbul değil, AKP zihniyeti kaybetti.
Olimpiyat en çok İstanbul’a yakışırdı. Zira;Dokuz bin yıllık bir tarihe sahip, üzerinde onlarca, yüzlerce medeniyet kurulmuş , iki kıtayı bir biriyle kucaklaştıran  en önemli suyollarının üzerinde.
İstanbul her şeyi ile böyle bir organizasyonu yapacak güce ve birikime sahipti. Ama Türkiye’yi dolayısıyla da İstanbul’u yöneten zihniyet buna uygun değildi.
Olimpiyat hareketinin anayasası olan “Olimpik Şart” (Olimpic Charter), hareketin ana ilkelerini sıralar.
Bunlardan ilki spor yönetiminin gerçek anlamda özerk olmasıdır.
Elinizi vicdanınıza koyun Türkiye’de federasyonlar, özerk midir?
Ne gezer, federasyonlar AKP’nin oyuncağı, arka bahçesi haline gelmiştir.
Federasyon başkanının kim olacağına bu ülkenin başbakanı karar verir. Bırakın onu milli takımın çalıştırıcısının kim olacağına bile Tayyip Erdoğan karar verir.
İkincisi, bir ülkeye ve insana, ırk, din, siyaset, cinsiyet ve başka yollarla her türlü ayırımcılık Olimpik harekete mensubiyet ile bağdaşmaz.
Bu ülkeyi yöneten AKP, bırakın başka ülkelere ve insanlara ayırımcılık uygulamamayı, kendi halkını “Biz ve siz” diye ayıran bir zihniyettir.
Hatay da  alçakça  patlatılan bomba sonucu hayatını kaybeden insanlarını, yurttaşlarını “Elli iki Sünni kardeşimiz öldü” diyerek, dinci/mezhepçi ayrımcılığa tabi tutan,   olimpiyat ruhunu hiç anlamamış bir Başbakan’a sahibiz.
Ölenler Sünni olmayıp, Alevi, Hıristiyan,Yahudi, dinsiz olsaydı insan olarak acı duymayacak mıydık?
 Böyle bir çirkin bir ayırımcılık olimpik ruhla bağdaşır mı?
Dış politikasını dinci/mezhepçi anlayışla yöneten, halkının demokratik tepkilerine “Dağıtılmaları emrini ben verdim” diyebilen  bir Başbakan ve onun emrindeki iktidar partisi, olimpiyat ruhunu anlamış kabul edilebilinir mi?
Üçüncüsü, spor yapmak bir insan hakkıdır. Her birey, herhangi bir ayırımcılığa tabi tutulmadan, olimpik ruhla spor yapma imkanına sahip olmalıdır.Bu, dostluk ruhuyla karşılıklı anlayışı, dayanışmayı ve dürüst oyunu zorunlu kılar.
Ayrımcılığın önlenmesi ilkesi çerçevesinde, olimpik hareketin üzerinde ısrarla  durduğu konulardan biri de kadın erkek ayırımcılığıdır.
Türkiye bu ayırımcılığı en yoğun ve şiddetli yaşayan ülkelerin önde gelenlerinden biridir.
“Haremlik selamlık” yüzme havuzu bu ülkenin Başbakanın söylemidir.
Sporda dürüst olma kuralını yok eden doping günlük olay haline gelmiştir.
Kadınların kaç çocuk doğuracağından tutun, parkta bir kızla erkeğin yan yana oturmasından hoşlanmayan, insani ilişkileri sadece cinsellik olarak algılayan bir Başbakana sahiptir Türkiye.
Dördüncüsü, Olimpizmin hedefi, sporu, insan onurunun korunmasına yönelen  barışçıl bir toplum yaratılmasını desteklemek amacıyla, insanoğlunun uyumlu kalkınmasının hizmetine sunmaktır.
Tayyip Erdoğan, savaş tam tamları çalacağına, ulu önder Atatürk’ün “Yurtta Sulh Cihanda Sulh” özdeyişine  sıkı sıkıya bağlı kalsaydı, önce “siz biz, mezhep eksenli iç politika uygulamalarından vaz geçip, karşısındaki insanların ne söylediğini, ne istediğini anlamaya çalışsa, yani tek başına iktidar gücüne sahip olmasına rağmen toplumun çeşitli kesitleriyle fikri koalisyonlar kursa  yurt içinde barışı temin ederdi.
Aynı husus dış politikamız içinde söz konusudur.
Olimpiyat komitesinin en istemediği şey, spora, olimpiyat ruhuna, dinin, siyasetin ve ırkçılığın karıştırılmamasıdır.
Akdeniz oyunlarının açılışında, Türk Bayrağını  Gezi olaylarına katılanları “Ermeni” diye ayırımcılığa tabi tutarak suçlayan birine taşıttılar.
Tanıtımda olimpiyat ruhuyla bağdaşmayacak şekilde“Müslümanlığımız” öne çıkarılmıştır. Bu çok vahim bir hatadır.
Nitekim,  Başbakan’ın “İstanbul’a verilmeyerek dünyadaki bir buçuk milyar Müslüman ile bağlar kopartıldı” demesi olimpiyat ruhuyla taban tabana zıt bir söylemdir.
Bu da Tayyip Erdoğan’ın olimpiyat ruhunu hiç anlamadığını göstermektedir.
Bu arada olimpiyat ruhuna aykırı bir şekilde Müslümanlığımızı ön plana çıkartırken,  kaç Müslüman ülkenin Türkiye’yi oylarıyla desteklediğidir.
Ayrıca biz Müslümanlığımızı ön plana çıkartırken, Dünya Televizyonları da Müslümanların nasıl bir birlerini katlettiklerini gösteriyordu
Türkiye elbette bir gün Olimpiyat düzenleyecektir. Ama bu “Yurtta Sulh Cihanda sulh” özdeyişini içselleştirdiği, kutsal din duygularını ait oldukları yere, insanların vicdanına bırakıp,  laik yaşamı benimsediği gün olacaktır.    
Yani yükselen değer Atatürkçülüğü ve onun ilkelerini benimseyip hayata geçirdiğimiz gün olacaktır.