Son günlerde Abdullah Gül’ün 2 Nisan 2003 tarihinde ABD
Dış İşler Bakanı Colin Powel’la yaptığı 2 sayfa ve dokuz maddeden oluşan
anlaşma en azından objektif habercilik yapan bir kısım yazılı ve görsel medyada
“Habere Değer” görüldüğü için yer almıştır.
Bu sözleşme incelendiğinde VE EĞER
GERÇEKSE Kİ ÖYLE GÖZÜKÜYOR, Türkiye açısından
Irak’ta bir buçuk milyon insan öldürüldü ile geçiştirilecek bir olay
değildir.
Elbette günahsız insanların ölmesi kabul
edilemez. Ancak Türkiye açısından durum ondan çok daha vahim ve önemlidir.
Bu gizli anlaşmanın 10 ve 11. Maddeleri
Türk Ceza Kanunun 302. Maddesinin 1. Fıkrasında tarif edilen “ Devlet topraklarının tamamını veya bir
kısmını yabancı bir devletin egemenliği altına koymaya veya devletin
bağımsızlığını zayıflatmaya veya birliğini bozmaya veya devletin egemenliği altında bulunan topraklarından bir
kısmını Devletin idaresinden ayırmaya yönelik bir fiili işleyen kimse,
ağırlaştırılmış müebbet hapis ile cezalandırılır” Devletin birliğini ve
ülke bütünlüğünü bozmak suçunu oluşturur.
Ancak bu fiil Cumhurbaşkanı olmasından
önceye, yani Bakanlık dönemine ait olduğu için, yargılanması ancak Cumhurbaşkanlığı
görevinin bitmesinden, yani 2014 Temmuzundan sonra açılacak bir Meclis
soruşturması sonucunda söz konusu olabilir.
Bu hukuki görüşümü Yargıtay Onursal
Başsavcısı ve Türk Hukuk Kurumu Başkanı Sayın Sabih Kanadoğlu ile paylaştım o
da aynı hukuki görüşü taşımaktadır.
Elbette bu söylenenler sadece Abdullah
Gül’ün fiili ile ilgili değil, TBMM’den kaçırılan bu gizli anlaşmayı adım adım hayata geçiren diğer AKP li Bakanlar da aynı şekilde haklarında Meclis soruşturması
açılarak Yüce Divana gönderilirler.
Bu işin hukuki boyutudur.
Olayın bir de siyasi boyutu vardır ki;
bunda ön almak ulu çınar CHP’ye düşer.
CHP, AKP iktidarının, gizli anlaşma
hükümlerine uygun olarak, bölücülerle kol kola, ülkeyi adım adım bölünmeye götüren icraatları
ile ilgili olarak “HESAP SORACAĞINI” öyle mahcup mahcup değil, güçlü bir
şekilde haykırmalıdır.
Bunu yapacak olan Partinin
lideridir.Yani Sayın Kılıçdaroğludur.
Dünya da ama özellikle de ülkemizde
partilerin liderleriyle özdeşleştiği bir gerçektir.
Liderlik, ideolojilerin ve parti
tabanından yükselerek gelen düşüncelerin lider denen kişide vücut bulmasıdır.
Partiler, liderlerinin verdiği imajla
algılanırlar; liderlerinin etkinliği, partinin gücünde önemli bir faktördür.
Türk toplumunun büyük ekseriyetinin bu
gizli anlaşmayı içine sindirebileceğini düşünmek mümkün değildir.
Söz konusu gizli anlaşmayı ciddi olarak
incelediğiniz zaman, Türkiye bağımsız, saygın
bir devletten ziyade, muhatabı karşısında diz çökmüş, muhatabının ulusal çıkarları için ne gerekiyorsa,
Türkiye’nin ulusal çıkarlarına aykırı olmasına rağmen, ona yardımcı olan bir
manda yönetimi gibi davranmıştır.
CHP buna isyan etmeyecek de neye isyan
edecektir.
Türk askerinin teröriste karşı nasıl
davranacağına bile bir başka ülke karar verecektir.Bunu egemen bir devletin
kabul etmesi mümkün değildir.
Bu gizli anlaşma, Sevri kendilerinin
“kutsal kasesi” gibi gören Kürtlerin bağımsızlığına giden yolun önünü
açmaktadır.
İşte CHP bunu kabul edemez. Etmemelidir.
CHP Kuvayi Milliye gibi çok soylu bir
kökten gelmektedir. Bu nedenle onun Genel Başkanı, Türkiye’nin bu kadar aşağılanmasına
sessiz kalmamalı, müsebbiplerinden hesap soracağını şimdiden dünya ya ve Türk
toplumuna AÇIK VE NET FAKAT GÜR BİR
SESLE ilan etmelidir.
Bu onun tarihi ve ahlaki sorumluluğudur.
Zira; koltuğunda oturduğu, Atatürk bu partinin kurucusudur.
Ona uygun davranmak zorundadır.
Çevresindeki üç beş bölünmeden yana olanların değil, partinin temelini ve ana
gövdesini oluşturan, ulusalcı Kemalist kitlelerin sesini dinleyip, bu milyonların
düşüncesini kamuya taşımalıdır.
Ülkemiz gibi demokrasi kanallarının bir
çoğunun kapalı, görsel ve yazılı medyanın büyük baskı altında tutulduğu bir dönemde,
kısıtlı da olsa bu olanağın liderler için var olduğunu göz önüne alarak, parti
ve toplum tabanın istekleri doğrultusunda açıklamalar yapmalıdır.
Hadi artık Kemal bey, çevrende yer tutmuş, ulu CHP çınarını kurumuş gibi
gösteren iki buçuk bölücünün söylediklerine göre değil, ardılları olduğun, ulusal
bağımsızlığı her şeyin üstünde tutan geçmiş CHP liderleri gibi, gür bir sesle
AKP den hesap soracağını, bu ülkenin bölünmesine, Meclise türbanlı vekil
sokularak devlete meydan okunmasına izin vermeyeceğini bir haykır.
Tabii Ulusal Bağımsızlık Mücadelesinin
birikimleri ve Atatürk devrimleri ile bu sürecin felsefi ve ahlaki değerlerine
gerçekten inanıyorsan.