Hatırlayın Ergenekon davasının ilk
günlerini, Tayyip Erdoğan “Ben bu davanın Savcısıyım” derken;o tarihteki CHP
Genel Başkanı Baykal da “Ben de bu davanın savcısıyım” diye haykırıyordu.
CHP ilk günden itibaren bu davanın bir proje
olduğunu, daha çok evvelden dış güçler tarafından emperyalizme karşı duran
aydınların tasfiyesi ve toplumun sindirilmesi, şekillendirilmesi için
tezgahlanmış bir oyun olduğunu tespit etmiş ve her fırsatta kamuoyuna
açıklamıştı.
Ama toplumda öyle bir algılatma
yaratıldı ki, bu davanın bir projenin
parçası olduğunu söyleyenler, “darbeci”, “demokrasi düşmanı” ilan
edilirken, hiç ayırımsız Silivri zindanlarında yatan siyasetçisi, bilim adamı,
gazetecisi hepsi “birer darbeciydi”.
Bu insanları suçlayan, hapse girmeleri
için gizli tanıklık yapan, hem de
bizlerin ödediği vergilerden tahsis edilen parayla yayın yapan Devlet
televizyonunda boy gösterip, günahsız insanların zindanlara atılmasına neden
olan kişi ise Sahte Haham Tuncay Güneydi.
Ergenekon davasını yakından takip
edenler daha başından beri bu kişinin ifadelerine güvenilemeyeceğini
söylüyorlardı.
Kimler tanık olmadı ki; küçük yaşta çocukları tacizden mahkum olmuş
cinsel taciz suçlularımı, öz yeğenini para karşılığı satan, kendi kız kardeşini
bıçaklayan mı istersiniz?
Bu sapık tiplerin beyanlarıyla, düzmece
belgelerle, yüzlerce, bir araya gelip çay kahve içmesi mümkün olmayan inanlar, terör
örgütü üyesi olarak suçlanıp, yıllardır zindanlarda çürümeye terk edildi.
Ergenekon terör örgütü kasası denen kişi
cezaevinde öldü, cenazesini ailesinin ekonomik gücü olmadığından Belediye kaldırdı. Yani ölüme tahliye oldu.
Türk ordusunun onurlu, ülkesini seven
evlatları, emir ve komutalarında tank, top, tüfek, gemi, uçak asker varken
darbe yapamamışlar ama emekli olduktan
yıllar sonra darbeye teşebbüsten tutuklandılar.
Bir kısmı, savunma hakları sınırlanarak
yapılan yargılama sonunda ağır hapis cezalarına çarptırıldılar.
Ama buda öyle bir dava dosyasıydı ki;
içindeki yalan yanlış düzmece deliller hakkında kitap yazılmıştı, kitap.
Ama bu Silivri davaları denen davalar,
yani yürütülen projeler, henüz daha tam olarak istenileni vermediği
düşünüldüğünden, bu ülkenin ciddi hukukçularının, bu davalarda insanların
haksız ve uluslararası hukuka aykırı olarak uzun tutukluk yaşadıklarını, bu
sürelerin artık infaza dönüştüğünü söylemeleri, çırpınmaları hiç kimsenin
umurunda değildi.
Ama sonra bir anda bir yerden, birileri
“Eh istenen sonuç elde edildi, yeter artık” dedi ki, önce ABD Dışişleri Bakanı,
bu tutukluluk sürelerinden, Türkiye’deki tutuklu gazetecilerden rahatsız
olduğunu söyledi. Sonra benzer ve daha kapsamlı bir söylemi ABD Büyük Elçisi
yaptı, bizim aslan parçalar başladılar kükremeye, “Acemi Büyük Elçi haddini”
bil diye.
Darbeci değiller miydi, yatsınlardı
içerde.
Ama çok kısa bir süre sonra Tayyip Bey,
ordunun Genel Kurmay Başkanı’nın tutuklu olmasından duyduğu rahatsızlığı
söylemeye başladı.
Sonra bağımsız ve tarafsız yargı
tarafından bir gece yarısı saat 02 de , açık kalp ameliyatı geçiren, ondan
evvel yaptığı tüm tahliye talepleri red edilmiş olan Emekli Orgeneral Ergin
Saygun tahliye ediliverdi.
İyi kalpli, kalbi insan sevgisiyle dolu
Tayyip Erdoğan beyefendi, tamamıyla “insani duygularla” fotoğrafları basına
düşecek şekilde, paşamızı hastanede yoğun bakım ünitesinde ziyaret ediverdi.
Dördüncü yargı paketi hazırlıkları
başladı, Silivri’de, Hasdal’da zindanlarda bulunanların bir kısmı KCK karşılığı
serbestte bırakılacaktı.
Son günlerde sahte haham Tuncay
Güney “Ergenekon bir projeydi, bitti”
dememiş miydi?
Sindirilmiş bir ordu, sindirilmiş,
susturulmuş basın, liboş aydın ve köşe yazarları tarafından şekillendirilmiş
bir toplum istenen buydu.
Proje tamamlandı, gayeye erişildi.
Yani maç bitti, artık iyilik meleğini
oynamak zamanıdır Tayyip Bey için,
kimleri
kandırır, bilemiyorum. Bizim gibileri kandıramayacağı açık.
Bize düşende bu projeyi, her yerde, her
zaman bu topluma anlatmaktır.