13 Şubat 2013 Çarşamba

İNANDIRAMAZSIN TAYYİP BEY



Hatırlayın Ergenekon davasının ilk günlerini, Tayyip Erdoğan “Ben bu davanın Savcısıyım” derken;o tarihteki CHP Genel Başkanı Baykal da “Ben de bu davanın savcısıyım” diye haykırıyordu.
CHP ilk günden itibaren bu davanın bir proje olduğunu, daha çok evvelden dış güçler tarafından emperyalizme karşı duran aydınların tasfiyesi ve toplumun sindirilmesi, şekillendirilmesi için tezgahlanmış bir oyun olduğunu tespit etmiş ve her fırsatta kamuoyuna açıklamıştı.
Ama toplumda öyle bir algılatma yaratıldı ki, bu davanın bir projenin  parçası olduğunu söyleyenler, “darbeci”, “demokrasi düşmanı” ilan edilirken, hiç ayırımsız Silivri zindanlarında yatan siyasetçisi, bilim adamı, gazetecisi hepsi “birer darbeciydi”.
Bu insanları suçlayan, hapse girmeleri için gizli tanıklık yapan,  hem de bizlerin ödediği vergilerden tahsis edilen parayla yayın yapan Devlet televizyonunda boy gösterip, günahsız insanların zindanlara atılmasına neden olan kişi ise Sahte Haham Tuncay Güneydi.
Ergenekon davasını yakından takip edenler daha başından beri bu kişinin ifadelerine güvenilemeyeceğini söylüyorlardı.
Kimler tanık olmadı ki;  küçük yaşta çocukları tacizden mahkum olmuş cinsel taciz suçlularımı, öz yeğenini para karşılığı satan, kendi kız kardeşini bıçaklayan mı istersiniz?
Bu sapık tiplerin beyanlarıyla, düzmece belgelerle, yüzlerce, bir araya gelip çay kahve içmesi mümkün olmayan inanlar, terör örgütü üyesi olarak suçlanıp, yıllardır zindanlarda çürümeye terk edildi.
Ergenekon terör örgütü kasası denen kişi cezaevinde öldü, cenazesini ailesinin ekonomik gücü olmadığından  Belediye kaldırdı. Yani ölüme tahliye oldu.
Türk ordusunun onurlu, ülkesini seven evlatları, emir ve komutalarında tank, top, tüfek, gemi, uçak asker varken darbe yapamamışlar ama  emekli olduktan yıllar sonra darbeye teşebbüsten tutuklandılar.
Bir kısmı, savunma hakları sınırlanarak yapılan yargılama sonunda ağır hapis cezalarına çarptırıldılar.
Ama buda öyle bir dava dosyasıydı ki; içindeki yalan yanlış düzmece deliller hakkında kitap yazılmıştı, kitap.
Ama bu Silivri davaları denen davalar, yani yürütülen projeler, henüz daha tam olarak istenileni vermediği düşünüldüğünden, bu ülkenin ciddi hukukçularının, bu davalarda insanların haksız ve uluslararası hukuka aykırı olarak uzun tutukluk yaşadıklarını, bu sürelerin artık infaza dönüştüğünü söylemeleri, çırpınmaları hiç kimsenin umurunda değildi.
Ama sonra bir anda bir yerden, birileri “Eh istenen sonuç elde edildi, yeter artık” dedi ki, önce ABD Dışişleri Bakanı, bu tutukluluk sürelerinden, Türkiye’deki tutuklu gazetecilerden rahatsız olduğunu söyledi. Sonra benzer ve daha kapsamlı bir söylemi ABD Büyük Elçisi yaptı, bizim aslan parçalar başladılar kükremeye, “Acemi Büyük Elçi haddini” bil diye.
Darbeci değiller miydi, yatsınlardı içerde.
Ama çok kısa bir süre sonra Tayyip Bey, ordunun Genel Kurmay Başkanı’nın tutuklu olmasından duyduğu rahatsızlığı söylemeye başladı.
Sonra bağımsız ve tarafsız yargı tarafından bir gece yarısı saat 02 de , açık kalp ameliyatı geçiren, ondan evvel yaptığı tüm tahliye talepleri red edilmiş olan Emekli Orgeneral Ergin Saygun tahliye ediliverdi.
İyi kalpli, kalbi insan sevgisiyle dolu Tayyip Erdoğan beyefendi, tamamıyla “insani duygularla” fotoğrafları basına düşecek şekilde, paşamızı hastanede yoğun bakım ünitesinde   ziyaret ediverdi.
Dördüncü yargı paketi hazırlıkları başladı, Silivri’de, Hasdal’da zindanlarda bulunanların bir kısmı KCK karşılığı serbestte bırakılacaktı.
Son günlerde sahte haham Tuncay Güney  “Ergenekon bir projeydi, bitti” dememiş miydi?
Sindirilmiş bir ordu, sindirilmiş, susturulmuş basın, liboş aydın ve köşe yazarları tarafından şekillendirilmiş bir toplum istenen buydu.
Proje tamamlandı,  gayeye erişildi.
Yani maç bitti, artık iyilik meleğini oynamak zamanıdır Tayyip Bey için,
kimleri kandırır, bilemiyorum. Bizim gibileri kandıramayacağı açık.
Bize düşende bu projeyi, her yerde, her zaman bu topluma anlatmaktır.