19 Nisan 2015 Pazar

BAYKAL UYARMIŞTI


Avrupa Parlamentosu geçtiğimiz 12 Mart günü  “Dünya İnsan Haklarının ve Demokrasinin Durumu ve AB’nin Bu konudaki Politikası”  başlıklı bir rapor kabul etmişti.
Bu raporunun 77. Maddesinde “ Ermeni Soykırımının 100. Yıldönümü yaklaşırken, AB üyesi devletlerini ‘Ermeni Soykırımı’nı hukuksal alanda tanımaya çağırır ve AB üyeleri ile kurumlarını soykırımın tanınmasının  geliştirilmesine daha fazla katkı yapmaları konusunda cesaretlendirir” denmektedir.
Geçtiğimiz hafta Çarşamba günü de Avrupa parlamentosu  doğrudan, Türkiye’yi tarihi ile yüzleşmeye ve  henüz de sözde  soykırımı tanımamış AB üyesi ülkeleri de soykırımı tanımaya çağıran, bir karar aldı.
Bu karar AB’nin temel değerlerinden biri olduğunu iddia ettiği “barış ve uzlaşı kültürü ile bağdaşmamasının yanında, tarihi gerçekleri yansıtmadığı gibi, ayrıca AHİM kararları ile de uyuşmamaktadır.
Avrupa Parlamentosunun bu kararından sonra bizim cenahtan, AB’den sorumlu bakan “Karar Türkiye ve Türk Milleti için yok hükmündedir” açıklamasını yaparken, ciddi entelektüel birikimi olan bir başka AKP milletvekili de “İt ürür kervan yürür”  şeklinde çok bilimsel bir tepki verdi.
Avrupa Parlamentosu kararları, AB üyeleri için tavsiye niteliğinde olduğundan, üyeler bu karara uymak zorunda değillerdir. Nitekim, ilk anda Almanya ve Danimarka da bu konun “tarihçilerin işi olduğunu” açıkladılar.
Türk basını da  3 Ekim 2005 tarihli “Müzakere Çerçeve Belgesi” nin  10. Maddesini görmezden gelip, “Bu karar Türkiye’yi de bağlamaza” getirdiler.
Keşke durum böyle olsaydı.
AKP’nin hazırlık aşamasından toplumdan saklayarak imzaladığı, Türkiye’yi bir emrivaki ile karşı karşıya bıraktığı “Müzakere Çerçeve Belgesi” nin 10.maddesi: “Katılım, Birlik müktesebatı olarak bilinen, Birlik sistemine  ve Birliğin  kurumsal çerçevesine bağlanan hak ve yükümlülüklerin kabulünü gerektirir.Türkiye bu müktesebatı, katılım tarihindeki haliyle uygulamak zorundadır….. Müktesebat sürekli olarak gelişmekte olup aşağıdakileri içermektedir” dedikten neleri içerdiği sayılıp ve son olarak da “Birlik çerçevesinde kabul edilen hukuken bağlayıcı olan veya olmayan diğer belgeler ..”   demiştir.
Bu metin karşısında durum açıktır.Avrupa Parlamentosunun “Soykırım” kararı şu an için Türkiye açısından bağlayıcı olmasa bile  Müzakere Çerçeve Belgesi”ne göre, Avrupa Parlamentosunda kabul edilmiş olduğundan, hukuki bağlayıcılığı olsun olmasın, Türkiye tam üye olurken bunu kabul etmiş sayılacaktır. Yani başkaları için hukuken bağlayıcılığı bulunmayan metinler, Türkiye için tam üyelik aşamasında bağlayıcı olacaktır.
Bu kadar teslimiyetçi bir hüküm, uluslararası bir metinde ilk kez yer alıyor.
Hatırlanacağı üzere 17 Aralık 2004 günü AB zirvesi, Türkiye ile üyelik müzakerelerinin başlatılmasına karar verdi. Ama öyle bir karar aldı ki, müzakerelerin üyelik ile sonuçlanmayacağını daha o zaman açıkça belli etti.
Baykal, o sırada  Brüksel’de AB toplantısına katılmakta olan Başbakan’a açık çağrı yaptı, “Bu belge kabul edilemez. Uçağa bin gel. Sana destek veriyoruz. Bütün sonuçlarına birlikte katlanalım” dedi.
Tabii her zaman olduğu gibi, büyük devlet adamlığı kendinden menkul Tayyip Erdoğan bunu kabul etmedi.
Neydi bunlar?
Müzakerelerin ucu açık olacaktı, yani ne zaman sonuçlanacağı önceden belirlenmeyecekti.
Türkiye üyelik yükümlülüklerini tam olarak yerine getiremezse, o zaman da AB yapılarına en güçlü bağlarla tamamen demirlenmesi sağlanacaktı.(sanki köle akdi)
Komisyon tarafından uzun geçiş döneminde, insan dolaşımı, yapısal politikalar ve tarım gibi alanları kapsayacak istisnalar, özel düzenlemeler ve kalıcı koruyucu hükümler getirilebilecek.  
Bu tür düzenlemeler,ne 2004’ten önce ve ne de sonra herhangi bir aday için uygulanmış koşullar değildi ama Türkiye için kondu.
Aslında 17 Aralık 2004 kararları ile Türkiye’nin AB perspektifi o gün kapanmıştı, AB tabutumuza son çiviyi de 3 Ekim 2005 Müzakere Çerçeve Belgesi çaktı.Özellikle de 10. Maddesi ile.
O zaman da Baykal ve diğer CHP li yöneticiler bu belge ile bir yere varılamayacağını haykırdılar ama nafile idi.