30 Mart yerel seçimleri bitti. Her
seçim sonrası olduğu gibi partilerin yetkililerini dinlerseniz, bu seçimin de
kaybedeni yok, hepsi kazanmış.
Ama gerçek böyle değil. Gerçekleri
halkın gözünden saklayarak “zafer nutukları” attığın zaman, biran için
kazanmışlık algısı yaratırsın, ama iki üç gün geçip, gerçekler gün yüzüne
çıktığı zaman utanırsın.
1 Nisan tarihli Hürriyet
Gazetesi’nde sevgili Sedat Ergin 2002 den başlayarak CHP’nin oy hareketlerini
analiz etmiş.
Ergin “…Bu parti, (CHP’yi kast
ediyor) 2002 de 6 milyon 113. Bin seçmenle oyların yüzde 19.39’unu almıştı ülke genelinde. 2004 yerel seçimlerinde il genel
meclisinde 5 milyon 882 bin seçmenle yüzde 18.23 te kaldı. 2007 genel seçimlerinde 7
milyon 317 bin oyla yüzde 20.88’e
çıktı. 2009 yerel seçiminde il genel meclisinde 9 milyon 229 bin oyla yüzde
23.8’e yükseldi. 2011 seçimlerinde
CHP 11 milyon 155 bin seçmenle
yüzde 25.98’e çıktı.
Dünkü AA sonuçlarında il genel meclisi ve belediye meclisi toplamında, CHP’nin 11 milyon 270 bin seçmenle yüzde 25.7 oy oranını yakaladığını
görüyoruz” Bu durumda CHP’nin yerinde saydığını söyleyebiliriz” diye yazmış.
CHP gerçekten yerinde mi
saymıştır?
Hayır tam tabiriyle dibe
vurmuştur.
Cumhuriyetin kalesi İzmir’de oy oranı düşmüş sekiz ilçede seçim
kaybedilmiş.
Antalya, Mersin, Ordu, Artvin
kaybedilmiş, ama Antalya ve Mersin’i, Ordu’yu
ağzına alan yok. Yani sahilde de kaybetmeye başlamışız.
Trakya’da AKP oyları büyük artış
göstermeye başlamış, CHP’de oy düşmesi olmuş.
Metropollerde oy artışı olmuş
deniyor.
Bu artışı sağlayan oyların içinde
Cemaat,MHP ve merkez sağda tutarlı ve düzgün bir parti olmadığı için kentli seçmenin de oylarının olduğunu görmezden
geliyorlar.
Bunları düştüğünüz zaman CHP’nin
oylarının yüzde 21-22 bandına olduğunu
kabul etmek gerekiyor.
Partinin temel değerleriyle
oynamak yaramadı. Toplumdan beklenilen karşılık alınamadı.
Laikim denmekten bilinçli bir
şekilde uzak duruldu. Cemaatle kayıt dışı işbirliği yapıldığı iddiası CHP’nin üzerine
yapıştı kaldı.
İçeriğinin ne olduğu bilinmeyen
“açılım politikasına” ABD’nin plaka numaralı adamı öyle istiyor diye, destek vereceğiz dendi.
Cumhuriyetin simgesi Tunceli’nde, feodalitenin söylemiyle “Dersimliyim” dendi, Tunceli
kaybedildi.
Son Ankara Mitingine kadar
Atatürk’ün adını ağzınıza almaktan “utandınız”.
Ama asıl CHP tabanının,
Atatürk’ün adını ağzına almaya
utananlardan, Atatürk’e faşist diyen bölücü ve ABD’nin plaka numaralı
adamının parti üst yönetiminde bulunmasından, cemaatle
kayıt dışı ortaklık kurulmasından, utandığını
düşünemediniz.
CHP’nin devrimci niteliğini unuttunuz, Atatürkçülüğün sol bir hareket olduğunu bilemediğiniz için, üçüncü sınıf adamların telkinleriyle CHP’yi “muhafazakar” ilan ettiniz.
Partiyi çıfıt çarşısı haline getirmeyi
yenileşme zannettiniz. Yenileşmenin, fikri düzeyde, çağdaş uygarlığı aşma
çabası olduğunu göremediniz.
CHP’nin halkçılık ilkesinin,
sosyal demokratik talepleri rahatça, kolayca karşılayabilecek bir yaklaşım
olduğunu bilemediğiniz için Atatürkçüyüm diyemediniz.
Bir yerel seçim sürecince bu partinin yerel
yönetimler politikasıyla ilgili tek satır bir şey söylemediniz, çünkü böyle bir
politika geliştiremediniz.
Devleti kuran partinin bu konuda bir
broşürü bile yoktu.
Artık yerel seçimlerde, köylerin de
oy kullanacağını düşünemediniz, onlara dönük, onlarda umut ve heyecan yaratacak tek cümle sarf etmediniz.
Bu yerel seçimde de, Tayyip Beyin
oyununa geldiniz, genel seçim gibi götürdünüz, bari onda halkta bir umut, bir heyecan yarataydınız, oda olmadı, oldurulamadı.
Çok yerde mitingler yapıldı, çok
çalışıldı ama üretken değildi. Hani futbol tabiriyle “verimsiz koşan futbolcular”
gibiydi.
Özün sözü, dibe vurduk Kemal Bey dibe, bir daha siz siz olun, büyük lokma
yiyin, ama büyük laf etmeyin yüzde kırk
almazsam istifa ederim diye.