2004 yılına ait MGK ve MİT fişleme belgelerinin bavullu gazeteci Mehmet
Baransu tarafından yayınlanmasıyla ikiyüzlülükleri ortaya çıkan Tayyip Erdoğan ve şürekası ağlamaya
başladılar.
Önce Bülent Arınç “Bu, gazetecilik
değil. Edepsizlikten başka bir şey değil” dedi.
Arkasından Tayyip Erdoğan “Bu belgeleri
ifşa etmek vatana ihanettir” buyurdu.
Baransu’nun bavulundan ilk defa belgeler
çıkmıyor. O bavuldan çıkan ve büyük kısmının
düzmece olduğunu herkesin bildiği
belgeler yüzünden, aydınlar, gazeteciler, askerler tutuklanırken ellerini
ovuşturarak seyredenler, “ ülke bağırsaklarını temizliyor” diyenlerin bugünkü halleri hakikaten içler açısı.
Tayyip Erdoğan’ın yardakçıları, 2004 MGK
kararlarının altına “askeri vesayet” nedeniyle imza atıldığı inancını yaymaya çalışırlarken,
aynı tarihlerde askeri şura kararlarına muhalefet şerhi konulduğu ve bunun da o
tarihte kamuoyuna , güç gösterisi olarak sunulduğunu unutmuş görünüyorlar.
Yüksek Askeri Şura kararlarında “dik durabildiklerin” söyleyenler, iş MGK
kararları olunca “Askeri vesayet” demeye utanmıyorlar.
Bunu kimsenin yemediğini görünce de
şimdi, bu belgelerin yayınlanmasını birisi “edepsizlik” bir diğeri ise “vatana
ihanet” olarak niteliyor.
“Edepsizlik” düzmece belgelerle
insanların hapse girmesini sağlamaktır. Gerçek
bir belgeyi açıklamak “edepsizlik” değil, gazeteciliktir.
Avrupa Güvenlik ve İş Birliği Teşkilatı
(AGİT) nın kararlarını hukuki değil ama siyasi
bağlayıcılığı vardır.
Tayyip Erdoğan ve arkadaşlarının MGK
kararlarını paşa paşa hiçbir baskı altında kalmadan imzaladıkları 2004 yılında,
BM Düşünce ve İfade Özgürlüğü Rapotörü
Ambeyi Ligabo, AGİT Medya Özgürlüğü Özel Temsilcisi Miklos Hraszti ve Amerikan
Devletleri Teşkilatı İfade Özgürlüğü Raportörü Eduardo Bertoni’nin, birlikte
Medya Özgürlüğü Konusunda “Bilgilere Erişim ve Gizlilik Mevzuatı Hakkında Ortak
Bildiri” de bugün “edepsizlik” ve “ihanet” diye nitelenen olaylar hakkında bakın
neler söylemişler.
Rapor da:
“Kontrolleri altındaki meşru mahrem bilgilerin
gizliliğini korumak konusundaki yegâne sorumlular, kamu otoriteleri ve onların personelidir. Gazeteciler ve sivil
toplum temsilcileri dahil, diğer bireyler, hile ve suç olan başka bir fiile
bulaşmamış olmak koşuluyla, bilgilerin kendilerine sızdırılıp sızdırılmadığına
bakılmaksızın, bu bilgileri yayınlamaları veya başka surette yaymaları
dolayısıyla kesinlikle sorumlu tutulmamalıdırlar. Devletin gizli belgelerinin
yayılmasına ilişkin sorumluluğu, bunları resmen bulundurmakla yetkili olanlarla
sınırlandırmayan ceza yasası hükümleri iptal edilmeli veya değiştirilmelidir.”
denmektedir.
Yani rapora göre asıl “edepsiz” ve “hain”
olanlar” bu belgeleri sızdıranlardır. Baransu
bu belgeleri suç işleyerek elde etmemişse, yani hırsızlık, rüşvet gibi
kanunların suç saydığı bir eylemle elde etmemişse, sırf ona sızdırıldığı için
onu sorumlu tutamazsınız; “edepsizlik”
ve “ihanetle” hiç suçlayamazsın.
Bu sıfatları ona, aydın, asker ve bilim adamlarının hapse girmesine neden olmuş düzmece belgeleri
kendisi düzenlemişse veya da düzmece olduğunu bile bile bu belgeleri savcıya
vermişse söyleyebilirsiniz. Yoksa gerçek bir belgeyi, suç olmayan bir şekilde
elde edip yayınladı diye bu şekilde niteleyemezsiniz.
Raporun diğer bir paragrafında, belirli
bilgilerin ulusal güvenliğin veya başka ağırlıklı çıkarların korunması amacıyla
meşru şekilde gizli olabileceği kabul edildikten sonra, bilinmesinde
kamuoyunun çıkarı olan bilgilerin
açıklanmasının önlenmesinin kötüye kullanılmasının engellemek için “ulusal
güvenlik” kavramının açıkça belirtilmesi gerektiğine yer verilmiştir.
Yani Tayyip bey ve beş adamının oturup,
hangi belgelerin gizli sayılacağına karar vermeleri kabul edilemez.
Yani “gizlilik” verilecek belgelerin,
kanunda tarif edilecek “ulusal güvenlik” kavramı niteliğine uygun olması
gerekmektedir.
Baransu’nun 2004 yılına ait MGK ve MİT’e
ait fişleme belgelerinin yayınlaması, belgeler evvelkiler gibi düzmece
olmadığından, ne edepsizliktir ve ne de hainlik.