15 Aralık 2013 Pazar

NE EDEPSİZLİK, NE HAİNLİK


2004 yılına ait MGK ve MİT  fişleme belgelerinin bavullu gazeteci Mehmet Baransu tarafından yayınlanmasıyla ikiyüzlülükleri ortaya çıkan  Tayyip Erdoğan ve şürekası ağlamaya başladılar.
Önce Bülent Arınç “Bu, gazetecilik değil. Edepsizlikten başka bir şey değil” dedi.
Arkasından Tayyip Erdoğan “Bu belgeleri ifşa etmek vatana ihanettir” buyurdu.
Baransu’nun bavulundan ilk defa belgeler çıkmıyor. O bavuldan çıkan ve büyük kısmının  düzmece olduğunu  herkesin bildiği belgeler yüzünden, aydınlar, gazeteciler, askerler tutuklanırken ellerini ovuşturarak seyredenler, “ ülke bağırsaklarını temizliyor” diyenlerin  bugünkü halleri   hakikaten içler açısı.
Tayyip Erdoğan’ın yardakçıları, 2004 MGK kararlarının altına “askeri vesayet” nedeniyle imza atıldığı inancını yaymaya çalışırlarken, aynı tarihlerde askeri şura kararlarına muhalefet şerhi konulduğu ve bunun da o tarihte kamuoyuna , güç gösterisi olarak sunulduğunu unutmuş görünüyorlar.
Yüksek Askeri Şura kararlarında  “dik durabildiklerin” söyleyenler, iş MGK kararları olunca “Askeri vesayet” demeye utanmıyorlar.
Bunu kimsenin yemediğini görünce de şimdi, bu belgelerin yayınlanmasını birisi “edepsizlik” bir diğeri ise “vatana ihanet” olarak niteliyor.
“Edepsizlik” düzmece belgelerle insanların hapse girmesini sağlamaktır. Gerçek bir belgeyi açıklamak “edepsizlik” değil, gazeteciliktir.
Avrupa Güvenlik ve İş Birliği Teşkilatı (AGİT) nın kararlarını hukuki değil ama siyasi bağlayıcılığı vardır.
Tayyip Erdoğan ve arkadaşlarının MGK kararlarını paşa paşa hiçbir baskı altında kalmadan imzaladıkları 2004 yılında,  BM Düşünce ve İfade Özgürlüğü Rapotörü Ambeyi Ligabo, AGİT Medya Özgürlüğü Özel Temsilcisi Miklos Hraszti ve Amerikan Devletleri Teşkilatı İfade Özgürlüğü Raportörü Eduardo Bertoni’nin, birlikte Medya Özgürlüğü Konusunda “Bilgilere Erişim ve Gizlilik Mevzuatı Hakkında Ortak Bildiri” de bugün “edepsizlik” ve “ihanet” diye nitelenen olaylar hakkında bakın neler söylemişler.
Rapor da:
 “Kontrolleri altındaki meşru mahrem bilgilerin gizliliğini korumak konusundaki yegâne sorumlular, kamu otoriteleri ve onların personelidir. Gazeteciler ve sivil toplum temsilcileri dahil, diğer bireyler, hile ve suç olan başka bir fiile bulaşmamış olmak koşuluyla, bilgilerin kendilerine sızdırılıp sızdırılmadığına bakılmaksızın, bu bilgileri yayınlamaları veya başka surette yaymaları dolayısıyla kesinlikle sorumlu tutulmamalıdırlar. Devletin gizli belgelerinin yayılmasına ilişkin sorumluluğu, bunları resmen bulundurmakla yetkili olanlarla sınırlandırmayan ceza yasası hükümleri iptal edilmeli veya değiştirilmelidir.” denmektedir.
Yani rapora göre asıl “edepsiz” ve “hain” olanlar” bu belgeleri sızdıranlardır. Baransu bu belgeleri suç işleyerek elde etmemişse, yani hırsızlık, rüşvet gibi kanunların suç saydığı bir eylemle elde etmemişse, sırf ona sızdırıldığı için onu sorumlu tutamazsınız;  “edepsizlik” ve “ihanetle” hiç suçlayamazsın.
Bu sıfatları ona,  aydın, asker ve bilim adamlarının  hapse girmesine neden olmuş düzmece belgeleri kendisi düzenlemişse veya da düzmece olduğunu bile bile bu belgeleri savcıya vermişse söyleyebilirsiniz. Yoksa gerçek bir belgeyi, suç olmayan bir şekilde elde edip yayınladı diye bu şekilde niteleyemezsiniz.
Raporun diğer bir paragrafında, belirli bilgilerin ulusal güvenliğin veya başka ağırlıklı çıkarların korunması amacıyla meşru şekilde gizli olabileceği kabul edildikten sonra, bilinmesinde kamuoyunun  çıkarı olan bilgilerin açıklanmasının önlenmesinin kötüye kullanılmasının engellemek için “ulusal güvenlik” kavramının açıkça belirtilmesi gerektiğine yer verilmiştir.
Yani Tayyip bey ve beş adamının oturup, hangi belgelerin gizli sayılacağına karar vermeleri kabul edilemez.
Yani “gizlilik” verilecek belgelerin, kanunda tarif edilecek “ulusal güvenlik” kavramı niteliğine uygun olması gerekmektedir.

Baransu’nun 2004 yılına ait MGK ve MİT’e ait fişleme belgelerinin yayınlaması, belgeler evvelkiler gibi düzmece olmadığından, ne edepsizliktir ve ne de hainlik.