Otuz yedi yıllık avukatlık meslek
hayatımın en az otuz yılı basın avukatlığı yaparak geçti.
Bu süre içinde, haberin kutsal ama yorumun hür olduğunu
öğrendim.
Haberin gerçek olması basın meslek
ahlakının bir zorunluluğu olduğu kadar; halkın doğruları öğrenme hakkının da
gereğidir. O bakımdan gazeteci haberi verirken sadece gerçeğe bağlı kalmak
zorundadır.
Yorum ise bir olayı, belli bir görüşe
göre açıklama ve değerlendirmektir. O zaman yorumcunun da, düşüncesini özgürce açıklaması
işin doğası gereğidir.
Ama yorum yaparken de gerçeklere, en
azından hakkında yorum yapılan olayın oluş şeklindeki gerçeklere bağlı kalmak
gerekir.
Örneğin, 1 Mart Tezkeresi’nin TBMM de
reddedilmesinin sonuçlarını gazeteciler, yazarlar kendi dünya görüşlerine,
siyasi duruşlarına göre yorumlamakta özgürdürler.
Ancak, böyle önemli bir konu hakkında
yorum yaparken, ABD taleplerinin neler olduğunu da en azından kalın
çizgileriyle anlatmaları gerekir. Olay sadece Türk Silahlı Kuvvetleri’nin
Amerikalı Askerlerle birlikte Kuzey Irak’a girmesi değildi. En kaba
çizgileriyle seksen bin ABD li Askerin,
yüzlerce ABD uçağının ülkemizde kurulacak üstlerde ve hava alanlarında
konuşlanacak, Mersin, İskenderun, Samsun asıl, İzmir ve Trabzon Limanları’nın
da yedek olarak kullanılacak olmasıydı.
Irak’a yapılacak bir operasyonda Samsun
ve Trabzon limanları hangi amaç için kullanılacaktı!
ABD sadece bir kısmını saydığımız bu
kadar geniş askeri gücü bugüne kadar Kuveyt dışında kaç ülkede konuşlandırabilmiştir.
Türkiye Kuveyt midir?
1 Mart Tezkeresi’nin gündemde olduğu
günlerde ABD harekattan sonra nasıl bir Irak planladığını ne Türkiye’ye ve ne
de beraber harekat yapacağı İngiltere ve Avustralya’ya bile açıkça beyan
etmemiştir.
ABD,Türkiye’nin toprak bütünlüğüne tehdit
oluşturan Kuzey Irak’taki Kurt oluşumuna, Türkiye’nin müdahalesine bugün olduğu
gibi o günde izin vermemiştir.
Değerli dostum, Silivri ve Hasdal
zindanlarında tutulan şerefli
Askerlerden biri olan Hurşit Tolon Paşa, “ABD
BENİM DEDİĞİM OLACAK DEDİ. TBMM DE REDDETTİ. ABD’NİN DAYATMASI BU NOKTADA
GEÇERSİZ HALE GELDİ” diyerek, o tarihteki CHP yönetiminin kararlı duruşu ve
Mecliste onunla beraber hareket eden bir grup dürüst AKP linin desteğiyle, ABD
dayatmalarına dilenildiğini ortaya koymuştur.
Ama asıl acı gerçek,bizim köşe
yazarlarımız oylanan Tezkere’nin ne
getirip ne götürdüğünün Milletvekilleri tarafından BİLİNMEMESİNİ,
yani Mutabakat Belgesinin Meclisten saklanması ayıbını dile getirmezler.
Ondan sonra da her fırsatta demokrasiden bahis ederler.
Böyle bir demokrasi ayıbına rağmen, bunu
görmezden gelip, Tezkere’nin reddi yolunda oy kullananları ima yoluyla da olsa
eleştirmek AYIPTIR. Hele bunu PKK’nın Kandil’e yerleşmesinin sebebi olarak
belirtmek daha büyük AYIPTIR.
ABD’nin Irak’a girmesinden dört yıl
önce, o tarihte görevde bulunan Ecevit Hükümeti’nin Suriye’ye yaptığı baskı
sonucunda bu ülke hem Abdullah Öcalan’ı hudut dışı etmiş hem de Beka’da bulunan
PKK kamplarını boşalttırmıştır.
Buradan çıkan PKK militanları 1. Irak
harekâtından sonra Devlet otoritesinin kalmadığı Kuzey Irak’taki Kandil dağına
yerleşmiştir.
Yani bazılarının söylediği gibi, PKK
Kandile 1 Mart Tezkeresi’nin reddinden sonra yerleşmemiştir. Olsa olsa
Tezkere’nin reddinden sonra ABD nin de yardımıyla tahkimini güçlendirmiştir.
Emperyalistlerin asıl hedefi, Güney
sınırlarımızda yapay bir Kürt Devleti kurarak, bunu Türkiye’ye karşı bir
istikrarsızlaştırma kozu olarak kullanıp, gelişmesini ve güçlenmesini
engellemektir.
Türkiye tarihten gelen devlet geleneği,
insan birikimi, demokrasi deneyimi, her şeye rağmen, kolu kanadı kırılmış olsa
da, ordusu ile bölgenin en büyük gücüdür.
Bugün Türkiye’nin en büyük şansızlığı,
dünyayı ve bölgemizdeki gelişmeleri gözlemleyip ve doğru yorumlayamayan vasat altı
siyasetçilerin iş başında olmasıdır.
Bu nedenle köşe yazarlarının yorum
yaparken de gerçeklere, en azından hakkında yorum yapılan olayın oluş
şeklindeki gerçeklere bağlı kalmaları gerektiği kanısındayım.