20 Ağustos 2012 Pazartesi

DEVLET İÇİNDE DEVLET


DEVLET İÇİNDE DEVLET



Terör örgütü PKK  CHP Tunceli Milletvekili Hüseyin Aygün’ü kaçırdı.

 Bu kaçırma olayından sonra terör örgütü, Hüseyin Aygün’ün siyasi tavrı dolayısıyla yapılan “yoğun şikâyetler” üzerine “gözaltına” alındığını, Hüseyin Aygün 'ün Türkiye’de devletin “Dersim’e ve Dersim halkına” yönelik yürüttüğü politikalara ve ayrıca "Dersim’de geliştirilmek istenen barajlara" dikkat çekmek ve kendisinin bu politikaların hizmetine girmemesi gerekliliğini hatırlatmak amacıyla gözaltına alındığını, gerekli idari ve hukuki işlemlerinin tamamlanmasının ardından  serbest bırakılacağını açıklamıştır.

Bu kısa pasaja baktığınız zaman, küstahça sözde bir devlet ağzıyla konuşulduğunu görmemek mümkün değildir. Terör örgütü “" Hüseyin Aygün gerekli idari ve hukuki işlemlerinin tamamlanmasının ardından kısa bir süre içerisinde serbest bırakılacaktır” diyebilmektedir.

Artık tüm siyasi partilerin iktidarı ile muhalefetiyle akıllarını başlarına alarak bu bölünme sürecine dur demelerinin zamanı gelmiş ve geçmektedir.

Bu söylemin bu kadar açık ve fütursuzca ortaya konulduğu bir ortam da, bu ülkenin bazı yerlerine devlet giremiyor diyen insanlara bu ülkenin Başbakanı, “Senin çapın ne? Kaç gramsın? General olsan ne olur, olmasan ne olur” diyemez.

Sayın Başbakan önüne gelene “aynaya bak” demeyi bir belagat ustalığı zannediyorsa, büyük bir yanılgı içindedir,  tarih onu bir belagat ustası diye değil ama bitme noktasında aldığı terörü azdıran, ülkeyi bölünme tehlikesiyle yüz yüze getirmiş bir siyasetçi olarak anacaktır.

Bu ülkenin Sayın Başbakan tarafından görevlendirilmiş bir kamu görevlisi, eğer Oslo’da Terör Örgütü’nün mensubu olan muhataplarına “Sizi üzen, Vali, Kaymakam, Emniyet Mensubu ve komutanlar varsa bana isimlerini verin ben gereğini yapayım” diyebilmişse, gelinen noktanın tek sorumlusu bu siyasi iktidardır.

Gelinen bu noktada artık ülkenin bölünmesine giden yolu dizayn eden, terör örgütüne destek veren, iç ve dış mihraklara karşı milletçe top yekun maddi ve manevi bir seferberlik ilan etmek gerekir.

Bakın iktidarı ile muhalefetiyle maalesef olayın vahameti henüz anlaşılamamıştır. Kaçırılanın bir Milletvekili olmasından çok daha önemlisi, terör örgütünün “Devlet ağzıyla konuşma” cesaretini bulabilmesidir.

İşin bu tarafını görmezden gelerek kaçırılan kişinin sıfatının ön plana çıkartılması işin iktidarı ile muhalefetiyle anlaşılamadığını ortaya koymaktadır.

Kaçırılan kişi  Milletvekili olmayıp, bir başka kamu görevlisi olsaydı olay daha mı göz yumulur olabilecekti.

Daha birkaç gün önce kaçırılan üç askerimizin babalarından birinin çocuklarının kurtarılması için Bakanın ayaklarına kapanarak yalvarması daha mı az vahimdir.

Bu kadar açık bir olayı göremeyen siyasetçilerin karşılıklı atışmalarına bakarsanız, olayın ne kadar hafife alındığını görürsünüz.

Bakın bir facebook arkadaşım ne güzel özetlemiş memleketin halini “Birkaç kahraman Silivri de, Birkaç general Hasdal’da birkaç Mehmet cennette,birkaç polis,subay,H.Aygün, vs PKK’nın elinde, AKP vekilleri tatilde!”

Onlar tatildeyken de  diğerleri de , ülke bölünme tehlikesiyle karşı karşıya iken, “barış diliyle konuşalım” diyebilmektedirler.

Terör örgütü tahmin ediyorum, iktidarın ve muhalefetin bu kadar aymaz olduklarını gördükçe muhakkak ellerini ovuşturmaktadır.

Artık yapılacak tek şey Vatan Gazetesi’nde Can Ataklı’nın yazdığı gibi “Türkiye yitirdiği değerleri tekrar kazanmak, Atatürk’ün kurduğu laik, demokratik Türkiye Cumhuriyeti felsefesine tekrar dönmek zorundadır. Aksi takdirde, bölgemizdeki savaşın bizi de yutması kaçınılmaz olacaktır. Herkes bunu iyi bilmelidir.”

Evet durum bu kadar vahimdir.