DEVLET İÇİNDE DEVLET
Terör örgütü PKK CHP Tunceli Milletvekili Hüseyin Aygün’ü
kaçırdı.
Bu kaçırma olayından sonra terör örgütü,
Hüseyin Aygün’ün siyasi tavrı dolayısıyla yapılan “yoğun şikâyetler” üzerine
“gözaltına” alındığını, Hüseyin Aygün 'ün Türkiye’de devletin “Dersim’e ve
Dersim halkına” yönelik yürüttüğü politikalara ve ayrıca "Dersim’de
geliştirilmek istenen barajlara" dikkat çekmek ve kendisinin bu
politikaların hizmetine girmemesi gerekliliğini hatırlatmak amacıyla gözaltına alındığını, gerekli idari ve hukuki işlemlerinin
tamamlanmasının ardından serbest
bırakılacağını açıklamıştır.
Bu kısa pasaja baktığınız
zaman, küstahça sözde bir devlet ağzıyla konuşulduğunu görmemek mümkün
değildir. Terör örgütü “" Hüseyin
Aygün gerekli idari ve hukuki işlemlerinin tamamlanmasının ardından kısa bir
süre içerisinde serbest bırakılacaktır” diyebilmektedir.
Artık tüm siyasi partilerin
iktidarı ile muhalefetiyle akıllarını başlarına alarak bu bölünme sürecine dur
demelerinin zamanı gelmiş ve geçmektedir.
Bu söylemin bu kadar açık ve
fütursuzca ortaya konulduğu bir ortam da, bu ülkenin bazı yerlerine devlet
giremiyor diyen insanlara bu ülkenin Başbakanı, “Senin çapın ne? Kaç gramsın?
General olsan ne olur, olmasan ne olur” diyemez.
Sayın Başbakan önüne gelene “aynaya
bak” demeyi bir belagat ustalığı zannediyorsa, büyük bir yanılgı
içindedir, tarih onu bir belagat ustası
diye değil ama bitme noktasında aldığı terörü azdıran, ülkeyi bölünme
tehlikesiyle yüz yüze getirmiş bir siyasetçi olarak anacaktır.
Bu ülkenin Sayın Başbakan
tarafından görevlendirilmiş bir kamu görevlisi, eğer Oslo’da Terör Örgütü’nün
mensubu olan muhataplarına “Sizi üzen, Vali, Kaymakam, Emniyet Mensubu ve
komutanlar varsa bana isimlerini verin ben gereğini yapayım” diyebilmişse,
gelinen noktanın tek sorumlusu bu siyasi iktidardır.
Gelinen bu noktada artık
ülkenin bölünmesine giden yolu dizayn eden, terör örgütüne destek veren, iç ve
dış mihraklara karşı milletçe top yekun maddi ve manevi bir seferberlik ilan
etmek gerekir.
Bakın iktidarı ile
muhalefetiyle maalesef olayın vahameti henüz anlaşılamamıştır. Kaçırılanın bir
Milletvekili olmasından çok daha önemlisi, terör örgütünün “Devlet ağzıyla
konuşma” cesaretini bulabilmesidir.
İşin bu tarafını görmezden
gelerek kaçırılan kişinin sıfatının ön plana çıkartılması işin iktidarı ile
muhalefetiyle anlaşılamadığını ortaya koymaktadır.
Kaçırılan kişi Milletvekili olmayıp, bir başka kamu
görevlisi olsaydı olay daha mı göz yumulur olabilecekti.
Daha birkaç gün önce
kaçırılan üç askerimizin babalarından birinin çocuklarının kurtarılması için
Bakanın ayaklarına kapanarak yalvarması daha mı az vahimdir.
Bu kadar açık bir olayı
göremeyen siyasetçilerin karşılıklı atışmalarına bakarsanız, olayın ne kadar
hafife alındığını görürsünüz.
Bakın bir
facebook arkadaşım ne güzel özetlemiş memleketin halini “Birkaç kahraman
Silivri de, Birkaç general Hasdal’da birkaç Mehmet cennette,birkaç
polis,subay,H.Aygün, vs PKK’nın elinde, AKP vekilleri tatilde!”
Onlar tatildeyken de diğerleri de , ülke bölünme tehlikesiyle karşı
karşıya iken, “barış diliyle konuşalım” diyebilmektedirler.
Terör örgütü tahmin
ediyorum, iktidarın ve muhalefetin bu kadar aymaz olduklarını gördükçe muhakkak
ellerini ovuşturmaktadır.
Artık yapılacak tek şey
Vatan Gazetesi’nde Can Ataklı’nın yazdığı gibi “Türkiye
yitirdiği değerleri tekrar kazanmak, Atatürk’ün kurduğu laik, demokratik
Türkiye Cumhuriyeti felsefesine tekrar dönmek zorundadır. Aksi takdirde,
bölgemizdeki savaşın bizi de yutması kaçınılmaz olacaktır. Herkes bunu iyi
bilmelidir.”
Evet durum
bu kadar vahimdir.