28 Ocak 2019 Pazartesi

BİLENİN BİLMEYENİN ÜSTÜNE KONUŞTUĞU ADANA MUTABAKATI



AKP Genel Başkanı işaret verdi ya, yandaş medya coştu. Artık, Suriye'ye o mutabakattaki taahhütlerini yerine getirmesi gerektiği hatırlatılacakmış, "PYD/YPG'ye desteği kes" denilecekmiş. YPG için kabus başlamış, Türkiye'ye yönelik terörist faaliyeti önlemesi zaten Suriye'nin uluslararası yükümlülüğü imiş ve bunun gibi birçok şey.
Haklılar, Adana Mutabakatı esas olarak Suriye'nin PKK ve onunla ilişkili ve onun uzantısı kuruluşları topraklarında barındırmayacağı taahhüdünü içeriyor. 
İyi de, küçük bir pürüz var!
Halen Suriye devletinin kontrol ettiği alanlarda PKK ve onun gibi terör örgütleri zaten yok! O sözü edilen örgütler ağırlıklı olarak AKP Genel Başkanı’nın bir tür "manda düzeni" (mandater devlet Türkiye olacak şekilde) kurulmasını New York Times'da yazdığı makalede önerdiği Fırat'ın doğusunda bulunuyorlar. 
Adana Mutabakatı'nın uygulanmasını istediğimizde Suriye demeyecek mi, "topraklarımızın bütününde egemen olmamıza karşı çıkıyorsunuz, hatta engel oluyorsunuz. Ülkemizin bir bölümünde kendi denetiminizde bir "devletçik" kurulmasını öneriyorsunuz. Halen bir kısım Suriye toprağını silahlı kuvvetlerinizle kontrol etmektesiniz. Bu tutumdan vazgeçin, bütün ülkede hakimiyet sağlamamıza yardımcı olun, biz de taahhütlerimizi yerine getirelim".... 
Buna ne cevap vereceğiz?
Mevcut koşullar altında ve şimdiki politikalarımızda köklü bir değişiklik yapılmadığı müddetçe Adana Mutabakatı'nın tatbik kabiliyeti yok. Önce 2011 öncesine dönmemiz, Esad rejiminin meşruiyetini yeniden kabul etmemiz ve Suriye'nin topraklarının tümünde egemenlik tesis etmesini beklememiz gerekiyor. 
Kaldı ki, 2011 yılında, daha “Kardeşim Esad döneminde” yürürlüğe giren "Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Suriye Arap Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Terör ve Terör Örgütlerine Karşı Ortak İşbirliği Anlaşması" ile o Mutabakat geliştirildi ve bir bakıma Mutabakat'ın yerini aldı.
Anlaşma, Adana mutabakatından farklı olarak, taahhütler arasında bir denge oluşturdu. Suriye'nin PKK'yı ve onunla ilişkili veya onun uzantısı olan örgütleri barındırmayacağı taahhüdüne karşılık, taraflar, başka terör örgütlerini barındırmayacakları yükümlülüğünü de üstlendi.
Buna göre, Türkiye ve Suriye, terör örgütlerinin;
     Kamp, eğitim tesisi kurmalarına;
Militan toplama, lojistik destek sağlamalarına;
Kaçakçılık ve ticaret yapmalarına;
Propaganda yapmalarına;
Görsel ve yazılı basın faaliyetinde bulunmalarına;
 Yasadışı sınır geçişi yapmalarına karşılıklı olarak izin vermeyecekler

Suriye devletinin halen denetimi altındaki bölgelerde PKK ve ilintili örgütler zaten yok. İdlib'deki Heyet Tahrir el-Şam  adlı bir çatı  örgüt teröristlerinin temizlemesine de biz engel oluyoruz.
Oysa, Suriye devletinin "terörist" kabul ettiği ne kadar örgüt varsa bizim tarafta dolu. El Kaide'den Müslüman Kardeşlere kadar.... O kadar ki, İstanbul'un Müslüman Kardeşlerin yeni merkezi olduğu konusunda bir duraksama bulunmuyor. Bizim "kuva-i milliye" olarak gördüğümüz Özgür Suriye Ordusu, Suriye bakımından terörist örgütlerin en hası! Bu örgütler anlaşmanın yasakladığı yukarıda sayılan faaliyetlerin tümünü topraklarımızda icra ediyorlar.
Suriye haliyle, anlaşmaya atıfla, "o örgütlerin faaliyetlerini engelle, Suriye vatandaşı olan teröristleri bize iade et, karşılığında biz de yükümlülüklerimizi yerine getirelim" deyince ne olacak? İsteneni yapacak mıyız? 
Putin güzel bir "tuzak" kurdu. Adana Mutabakatı'nın uygulanabilmesi için mevcut politikalarımızın tümüyle değiştirilmesi gerektiğini bilmiyor mu? Pek ala biliyor. Önerisi, Türkiye'yi bir ikilem ile karşı karşıya bıraktı: "Ya Esad ile el sıkışacaksınız ve siyasi çözümün önünü açacaksınız, ya da barışı engelleyen taraf olacaksınız". 
İşte Ruslar  düşürülen uçağın öcünü böyle yavaş yavaş alırlar.
Çaresizlik içinde bir ABD tarafına, bir Rusya tarafına savrulan danışmanları ve bürokratları Tayyip Erdoğan’ın bu "tuzağa" düşmesine neden oldular. Neticede Adana Mutabakatı'nı ve anlaşmayı uygulanabilir kılacaksa, "tuzağa" düşülmesi aslında iyi bir gelişme demektir. Ancak, bunun için öncelikle ve daha fazla vakit geçirilmeden yapılması gereken, Şam rejimi ile normalleşmenin yolunun bulunmasıdır. 
Aslında Putin bu önerisiyle AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a ve yönetimine bir çıkış yolu da göstermiş oldu. Ne var ki, bu yolun tutulacağına dair bir işaret görünmüyor.
Recep Tayyip Erdoğan’ın, içine düşürüldüğü sıkıntılı durumu hafifletmek için Adana Mutabakatı'nın Suriye'ye girmemizin yolunu açtığını söyledi. Anlaşmada böyle bir hüküm yok. Mutabakat'da olduğu da kuşkulu. Kaldı ki, böyle bir olanak var ise bile, bunu sahada geçerli koşullarda ABD ve Rusya ile danışmadan (“izin almadan” yazmamayı bu ülkenin bir vatandaşı olarak içime sindiremediğim için) yapmak mümkün değil.