2 Kasım 2018 Cuma

KAŞIKCI CİNAYETİNDE ALDATICI BİR GİRİŞİM



Adalet bakanlığımız Gazeteci Cemal Kaşıkcı cinayetinden sorumlu olduğunu düşündüğü kuvvetli suç şüphesi altındaki 18 Suudi vatandaşının Suudi Arabistan’dan  iadesini resmen istemiş. Bana göre bu talep, dostlar alışverişte görsün girişimi. Hiçbir egemen devlet kendi vatandaşını yargılanmak üzere başka bir ülkeye göndermez. Bu, uluslararası hukukun koruduğu bir kuraldır. 
Vatandaşın geri verilmezliği ilkesi, neredeyse suçluların geri verilmesiyle ilgili tüm uluslararası belgelerde yer almıştır. Buna göre , geri verilmesi talep edilen kişi, talep edilen devlet vatandaşlığına sahipse kural olarak geri verilmeyecektir.
Vatandaşın geri verilmezliği ilkesi, antik çağda Yunan ve İtalyan site devletlerinde ve Roma Hukukunda bile görülmektedir. 
Türkiye’ye iadesi talep edilen 18 kişinin hepsinin kimlikleri Türk makamları tarafından belirlenmiş durumda.
24 Nisan  1963 tarihli Konsolosluk İlişkileri Hakkında Viyana sözleşmesinin 41. Maddesine göre, hakkında ağır suç iddiaları bulunan başkonsolos veya konsolosluk memurlarının dokunulmazlık hakkı yoktur ve bundan dolayı da yetkili yargı mercii tarafından ifadeye çağrılabilirler, tutuklanabilirler ve haklarında dava açılabilir, dolayısıyla bulunduğu ülke izin vermediği sürece ülkeden çıkış yapamazlar.
Türk Ceza Kanunun 82. Maddesinde tarif edilen  canavarca hisle ve eziyet ederek işlenmiş bir Cinayetin  Konsolosluk hizmetiyle bir alakası yoktur.
Türkiye Cumhuriyeti Devleti önce Konsolosun,  arkasından da bu 18 kişinin elini kolunu sallayarak ülkeden ayrılmalarına göz yummuştur.
Suudilerin vatandaşlarını vermeyeceği biline biline bu katilleri istemek iç kamuoyuna şov yapmaktır.
Hatırlanacağı üzere, Mavi Marmara olayından sonra vatandaşlarımızın ölümüne neden olan İsrail güvenlik personeli hakkında Türkiye’de dava açılmıştı. Hatta davalılar arasında İsrail üst düzey askeri yetkililer bile vardı. 
Demek ki kaçmalarına göz yumulan Suudi katiller hakkında da burada dava açılabilinirdi.
Üstelik Mavi Marmara olayında davalılar o suçu uluslararası sularda işlemişlerdi. Kaşıkçı olayında ağır suç söz konusu olduğundan 1963 tarihli Viyana sözleşmesinin 41. maddesine göre Türkiye’nin katilleri burada yargılama hakkı vardır. Uluslararası sularda işlenmiş suçu takip eden Türk yargısı, aynı işlemi kendi topraklarımızda işlenen suç için neden yapmamıştır? Suç isnat edilenler İsrailli ve Suudi olunca farklı işlem mi yapılıyor? Yargılama başlatılırsa iş Suudi tepe yöneticilere kadar uzar diye mi endişe ediliyor? 
Ondan daha acısı, yakın zamanda Türkiye ye gelen “kasap” lakaplı Suudi Arabistan Başsavcısı büyük boy beş sandıkla ülkesine döndü.
O sandıklar bile aranmadı. Herhalde “Kasap” ülkesine fındık fıstık götürmedi.
Katillerin kaçmalarına göz yumulması, Suudi başsavcısının beş sandıkla bu ülkeyi terk etmesi hepsi tesadüf mü yoksa belli gayeye mi yönelik?
Dünyanın dikkatinin odaklandığı böyle bir olayda yeni bulgulara ulaşıldıkça ve ihtiyaç oldukça asıl olan Türk ve Dünya kamuoyunun resmi makamlar tarafından bilgilendirilmesidir. Ancak, öyle yapılmadı. Onun yerine, Suudi Arabistan yöneticilerini doğrudan işaret etmekten kaçınarak, yalnızca uluslararası medya kuruluşlarına "bir Türk yetkiliye atfen" bilgiler damla damla sızdırıldı. Dış medyanın ilgisini çeken bu tutum Recep Tayyip Erdoğan’ın "Suudi yönetimi üzerindeki cendereyi yavaş yavaş sıkması" olarak yorumlandı ve başlıca iki sebebe bağlandı.
Bunlardan birincisi, Recep Tayyip Erdoğan'ın, Türkiye'nin içinde bulunduğu ekonomik krizden çıkılması için Suudi'den para alma gayreti; ikincisi ise, Recep Tayyip Erdoğan'ın "İslam dünyasının liderliği için" cinayetin emrini verdiği konusunda neredeyse kesinlik bulunan Suudi veliaht prensi Muhammed bin Salmanı rakip olarak gördüğü ve prensi bu yolla zayıf düşürmesi girişimi olarak sayıldı.
İkisi de Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluş felsefesi ve anayasal ilkeleri ile ters düşen sebeplerdir. 
Kaşıkçı olayı, hiçbir zaman gerçekleşmesi mümkün olmayan bir "İslam dünyası liderliği" hayali uğruna Türkiye'nin hangi ligde oynatıldığını göstermesi bakımından ibret vericidir. Türk halkının bu olaydan çıkarması gereken dersler vardır.