15 Temmuz CIA orijinli başarısız
darbe kalkışmasının Türk silahlı Kuvvetleri içindeki Atatürkçü vatansever
subayların çabasıyla bastırılmasını fırsat bilen Tayyip Erdoğan “Devleti sıfırdan yeniden yapılandıracağım” diyor,
yani Cumhuriyetin bütün kazanımlarını sileceğim, devrimleri yok sayacağım diye,
kendisini bir kurucu iktidar yerine
koyuyor, CHP’den esaslı bir itiraz gelmiyor.
CHP çıkıp senin ve bu parlamentonun
“Devleti sıfırdan yapılandırma
hakkın/hakkımız yok” demiyor.
İtirazı, aynen “açılım sürecinde de” olduğu gibi yönteme. O açılım sürecinde de
içeriğini bilmediği süreci destekliyor, ama yönteme karşı çıkıyordu.
Kılıçdaroğlu’nun 1 Ağustos günlü
Hürriyet Gazetesinde çıkan demecinde “Devlet yeniden yapılandırılmalıymış; ama
bu işler Kanun Hükmünde Kararnamelerle olmazmış. Yeniden yapılandırmanın yeri
milletin oylarıyla seçilmiş Parlamento olmalıymış, asker sivil otoriteye
bağlanmalıymış. Devletin yeniden yapılandırılmasına itirazları yokmuş” diye
ifade etmiştir.
Yani Tayyip Bey’in anayasaya aykırı olarak Devleti yeniden
sıfırdan inşasına bir itirazı yokmuş.
TBMM dahil, hiçbir kişi veya kurum
“yeniden sıfırdan devlet kurmak”
gibi bir hakka sahip değildir. Türkiye Cumhuriyeti Devleti, Osmanlı
İmparatorluğu gibi işgal edilip paylaşılmışta, yerine yeni bir devlet mi
kuruyorsunuz?
Kılıçdaroğlu’na ana muhalefet
partisinin “Genel Başkan'ı” olarak düşen görev, bu hukuksuzluğa karşı bangır
bangır bağırarak halkı bilinçlendirmektir.
1923 de Cumhuriyet Halk Partisinin,
kurduğu devlet sıfırlanıyor, CHP Genel
Başkan'ı buna itiraz etmiyor, aksine buna katılıyor.
Hep bir kuşkum vardı, dış güçler
emperyalistler, Türkiye’yi Cumhuriyeti Kuran parti eliyle mi yok etmek
istiyorlar diye düşünürdüm, sanki bu gerçekleştiriliyor.
Kılıçdaroğlu, Salı günü grup
toplantısında uzun bir konuşma yaparak, ülkenin içinde bulunduğu endişe verici
tabloyu anlattı. Ancak bunu yaparken de, ne Cumhurbaşkanı’nın ne de AKP’nin
adını ağzına almadı. Tabii bu fırsatı kaçırmayan Tayyip Erdoğan, FETÖ
örgütlenmesi sorumluluğunu, Turgut Özal, Süleyman Demirel ve Bülent Ecevit’ de
ortak etti. Birde veda hutbesi kıvamında “Rabbim
ve halkım beni affetsin” diye bağladı.
Kılıçdaroğlu’nun ve Tayyip Bey’in
şürekâsının konuşmalarını dinleyen bir yabancı “Türkiye’yi bu vahim duruma kimler getirmiş” diye sağa sola sorarak
bilgi almaya çalışırdı.
Majestelerinin muhalefeti böyle bir
şey olsa gerek.
Geçtiğimiz Salı günü de CHP Grup
toplantısında, laik cumhuriyeti Kuran partinin Genel Başkan'ı Kılıçdaroğlu bir
laik eğitim savunması yaptı ki, gülmek mi lazım, yoksa ağlamak mı, karar
veremedim.
Kılıçdaroğlu laik eğitimin ne kadar
önemli olduğunu anlatırken “bir âlimin
ölümü, bir âlemin ölümü demektir” diyen Hadise, “Aklınızı kullanmıyor musun” diyen Bakara suresine atıf yaptı.
Böylece laik eğitimin gerekliliğini
dinsel söylemlere dayanarak açıklayan bir siyasetçi
olarak tarihe geçti.
Bu tarz siyaset anlayışı bana bir
şey hatırlattı. İngilizler yıllarca, Afyon'la, dinle uyuttuklar Müslümanlardan
oluşan sömürge halklarına şarlatan sözde
bir din âlimi bulurlar, o da Müslüman ahaliye, “ben gördüm İngiliz veliahdı sünnetliydi” derdi.
Bir tarafta “Bir senatörlük için, dini siyaset alet ederek, bu Cumhuriyete ihanet
edemem” diyen İsmet Paşa, bir tarafta da dincilere şirin gözükmeye çalışan Kılıçdaroğlu.