Son günlerde İŞİD
toplu katliamlar yapmaya başladı. Niye olduğunu hiç düşünüyor muyuz?
Eğer takiye
yapmıyorlarsa, birilerinin düşünmeye başladığı ve hatta anladığı da son
günlerde yetkili ağızların yaptığı açıklamalardan anlaşılıyor.
Başbakan Yardımcısı
Numan Kurtulmuş, “Türkiye’nin bugün başına gelen ‘birçok şeyin’ Suriye
Politikasının sunucu” olduğunu” belirttikten sonra “…biz de geçerli bir
politika ortaya koyamadık” diyerek bir anlamda öz eleştiride bulundu.
Ortaya yeni bir
politika koymaya gerek yoktu. Türkiye’nin geleneksel “Yurtta Sulh Cihanda sulh”
politikasından ayrılmasaydınız, komşularınızın içişlerine, ABD öyle istiyor
diye müdahil olmasaydınız, bugün yaşananları yaşamazdık.
Rusya ve İran ile
bölgesel çıkarlarımızı uyumlaştırma, Suriye rejimi ile ilişkilere yeni bir
şekil verme, yaptığımız yanlıştan dönme çabasına girince Gaziantep’te de İŞİD
saldırısı gerçekleştirildi.
PKK/PYD’nin Kuzey
Suriye’deki Kürdistan oluşumuna çomak sokmaya çalışınca da Elazığ oldu.
Rusya ve İran ile
yakınlaşma, Suriye politikasını bunlarla uyumlaştırma çabaları olmasaydı da
Türkiye terör saldırıları ile karşı karşıya kalırdı. Bu defa başkaları
tarafından başka mesaj verme amacıyla olurdu. Örneğin Sünni-Şii çatışması gibi.
ABD’nin bölgesel projelerinin peşine takılınca olacak olan bu
idi. Evvelce bir yazımda da belirttiğim gibi, Dış politika ABD ve AB’ye rehin edildi, harekat alanımız sıfıra
indi.
Türkiye, Kuzey Irak
örneği gözler önünde dururken, bu kez Suriye toprak bütünlüğünü de yok edecek
emperyalist oyunların aleti olundu. Mezhepsel ve Ortadoğu liderliği gibi
hayalci ihtiraslar, Tayyip Erdoğan ve arkadaşlarının gözlerini kararttığı için
bu yanlış ve “kuyruk olma” politikalarının Türkiye’nin başına açabileceği
hayati tehlikeleri görülemedi.
AKP iktidarının dış
politika hataları sadece bu mu idi?
Kuzey Irak’ta
askerimizin kafasına çuval geçirildi, sessiz kalındı.
Ermenistan ile
“düveli muazzamın” önünde, sadece Ermenistan’ın taleplerinin yer aldığı onur kırıcı protokolü
imzalamak yanlıştı.
Oslo Görüşmeleri,
Habur kepazeliği ve İmralı’yla görüşmeler yanlıştı. Bunlar terörü sonlandırıcı
çözümler getirmediği gibi büsbütün arttırdı.
Vatan evladının
kanı pahasına, terörle müzakere edilmeyeceğini, mücadele edilmesi gerektiğini,
inşallah öğrenmişizdir.
Ege’de kıyılarımıza
yakın bölgede, hiçbir ikili veya çok taraflı antlaşmayla Yunanistan’a verilmemiş adacıklara
Yunanistan’ın fiili durum yaratarak el koymasına seyirci kalmamız hatadan öte ihanettir.
Müslüman kardeşlere
açıkça sahip çıkmamız, Ortadoğu’nun abisi, hamisi konumuna girip, Mısır’ın
içişlerine karışmamız yanlıştı.
Bu yanlışların
yapılmasında ana aktör elbette Tayyip Erdoğan ve arkadaşlarıdır.
Siz bu yanlışlara
karşı çıkan, bunlar yanlıştır, yapmayın diyen kaç tane aydın gösterebilirsiniz.
Yukarıda bir
kısmını saydığımız dış politika yanlışları hakkında, birkaç basın yayın
kuruluşu dışında büyük oranda medya kuruluşları da sessiz kaldı.
Devletin kurucusu o
büyük dehanın dış politika vasiyetine ihanet edildiğini, bundan vazgeçmenin
ihanet olduğunu söyleyenleri de, yarı
aydın bazı kişiler, vizyon sahibi olmamakla suçladılar.
Ülkenin bugün geldiği durumun, akan kanın tek sorumlusu
AKP’lileri demokrasi kahramanı olarak gösteren bazı kişileri, gazetecileri
görünce gülmek mi lazım, ağlamak mı, karar vermek çok zor.
Tayyip Erdoğan ve
arkadaşlarını aklamak için gazeteciler ve televizyoncular, geçmiş kırk yılı
suçlar haldeler.
Büyük çoğunluğu
ölmüş, kendini savunamayacak insanları, geçmişte terör örgütüne hizmet etmiş,
ahlaki zafiyet içinde olan insanların söylemleriyle suçlamak, en azından ahlaki değildir. Bırakın bunlar
hakkındaki hükmü tarih versin.
Bu tipleri
gördükçe, bir yabancı planlama uzmanının 1960 lı yıllarda söylediği “Bu ülke aydınlarının ihanetine uğramıştır” sözünü
hatırlıyorum.
Çok doğru bir tespit
yapmış.