23 Şubat 2018 Cuma

TÜRK MİLLETİ TANIMI REDDEDİLİYOR.


Son zamanlarda AKP Genel Başkanı Tayyip Erdoğan’ın ve AKP li yöneticilerin dilinden düşmeyen bir deyim var  “Milli ve yerli”.
Bir sözü söylemek önemli, ama daha da önemlisi söz ile davranışların uyumlu olması.
Söylediğinin tersini yapıyorsan, o sözü söyleyen nezdinde değeride anlamı da yoktur. Dinleyen içinde itibarı yoktur.
Hergün televizyonlarda haber saatlerinde onlarca kez “Milli ve Yerli Sözleri tekrarlanıyor. Başkaları suçlanıyor.
Onların söylediğinin aksini söyleyen ya da onların yanlışlarını dile getiren herkes “milli ve yerli”  olmamakla suçlandı. Örneğin Suriye’de yaşananların sorumlusu senin yanlış dış politikandır derseniz “ milli ve yerli” değilsiniz deniyor.
Ama milli ve yerli olmamanın kıstası nedir, açıklanmıyor.
Aslında “milli ve yerli” olmanın kıstaslarını 6 Şubat 2018 günü partisinin grup toplantısında yaptığı veciz(!) konuşmasında aynen şöyle söyleyerek “ … Biz, millet-i İbrahim’den geliyoruz. Sen Cumhuriyet dediğin zaman, daha dur bakalım ya, neredesin! Bak, taa millet-i İbrahim. Osmanlı, milletimizin tarih boyunca kazandığı tüm gücün ve birikimin zirvesini oluşturan bir devletti. Bizim millet tanımımız özünü İslam’ın millet anlayışından alır. …. Mesela, pek çok farklı dinden ve kökenden gelen insanı çatısı altında toplayan Osmanlı, bunların milliyetlerini dinlerine göre tasnif etmiştir. Osmanlı böyle bir imparatorluk. Müslümanlar bir millet, Hristiyanlar bir millet, Yahudiler bir millettir. Etnik bakımdan zaman zaman çok küçük karışmalar olsa da, tarihimizin ve coğrafyamızın gerçekliğine en uygun tanım budur...". diyerek, milli olmanın kıstaslarını açıklamış  oldu. Bu tanım milletimi ? Ümmetimi tanımlıyor acaba
Bu konuşma Recep Tayyip Erdoğan’ın Cumhuriyet’in “tasada, kıvançta, hak ve ödevlerde birlik ve eşitlik (ülküde birlik)” olarak tanımlanabilecek herhangi  bir etnik, dinsel veya mezhepsel vurgulardan uzak “Türk Milleti” tanımı yok sayılıyor. Öyle olunca Atatürk’ün belirlediği ve keza Anayasa’da ifadesini bulan milliyetçilik anlayışı reddediliyor.
Cumhuriyetin temelini oluşturan ve milletimizi diğer Müslüman toplumlardan ayrı tutan “ulus devlet” yok sayılıyor. Cumhuriyet alaya alınıyor. Bu çarpık zihniyeti bir AKP Milletvekili de Cumhuriyeti “doksan yıllık” parantez olarak tanımlayarak yansıtmıştı.
Tayyip Bey’in konuşmasında, Millet (ulus) ve milliyet kavramları din üzerinden, Müslüman Milleti, Hıristiyan Milleti, Yahudi Milleti olarak yani din üzerinden  tanımlanıyor. Bunun anlamı “Ümmetcilik” anlayışının Anayasamızda yer alan, millet anlayışın yerine geçmesidir. Böylece “biz her türlü milliyetçiliği ayaklar altına aldık” söylemine açıklık getirilmiş de  olunuyor.
Bu söylemle Anayasanın başlangıç bölümündeki “ dinin devlet işlerine ve politikaya kesinlikle karıştırılamayacağı” hükmü ve devletin “laiklik” ilkesi, yani Anayasa ihlal ediliyor.
Tayyip Erdoğan’ın kafasındaki Millilik anlayışı Anayasa’ya ve Türkiye Cumhuriyeti’ne bağlılık olarak değil, ümmete mensup  olmak olarak anlaşılıyor.
Türk halkına yani hepimize açıkça, siz tasada kıvançta bir olan Türk Milleti değilsiniz, İslam Ümmetinin parçasınız diyor.
Tayyip Beyin  bu söylemleri bir Osmanlı özleminden kaynaklanıyorsa ki;Suriye’nin içişlerine müdahalemiz bu özlemden kaynaklandığı için oldu.Tayyip Bey’e Barış Doster’in şu sözünü hatırlatmak lazım “Osmanlı’nın yıkılmasına üzülmeyenin kalbi, bugün Osmanlıyı diriltmeye çalışanların aklı yoktur”.
Tayyip Erdoğan bu söylemiyle, bizler gibi ümmet fikrini reddedenlerin Müslümanlığımızı da tartışılır hale getiriyor.
Atatürk’e saldırılması, “T.C” ibaresinin ve andımızın kaldırılması, harf devrimine tepki, gösterilmesi, Lozan’ının karalanması, toplumun Araplaştırılması, kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşlarının isimlerinin başındaki “Türk” ve “Türkiye” sözcüklerinin kaldırılması, birbirinden bağımsız olaylar olarak değil, Tayyip Erdoğan ve AKP iktidarının Türkiye Cumhuriyetine bakışı çerçevesinde görmek gerekiyor.
Anayasadaki Türk Milleti tanımı reddedilerek Anayasa ihlal ediliyor, ama necip Türk Milleti seyrediyor, Anayasayı korumakla görevli  yargı kurumları sindirildiği için sessiz, üniversiteler ortada yok, STK lar güçsüz, bir iki istisna hariç medya teslim olmuş vaziyette, siyaset zaten etkisiz. Olayın vahametinin bile farkında değiller.Hamaset ile işi idare ediyorlar.