12 Şubat 2018 Pazartesi

BEKA SORUNU


Başka kentlerde de var mı bilmiyorum? Ama Ankara’nın bilbordları Cumhurbaşkanı’nın belli ki, kendi hatalı dış politika uygulamalarından dolayı içine sürüklendiğimiz Suriye bataklığındaki gelişmeleri kasteden, şu sözler ile dolu: Bu mücadele, devletimiz ve milletimiz için beka mücadelesidir.
Türk Dil Kurumu’nun sözlüğüne göre, “beka” kalıcılık, ölmezlik anlamına geliyor. Bu nedenle Afrin operasyonu için herkes bu sözcüğü kullanıyor.
Suriye Bataklığına sürüklendiğimiz için bugün yaşadıklarımız, ülkemiz için bir ölüm kalım mücadelesi ise bunun sorumluları kimlerdir.
Kimler istediği için biz bu bataklığa girdik, bunun hesabını kimler verecek. Bu bir beka sorunu ise kendisini Başbakan zanneden adamım halkın önüne çıkıp soğuk soğuk espiriler yapıp sonrada gülmesi yakışıyor mu?
Olay espiri konusu yapılacak kadar hafif bir konuysa, o zaman da “beka sorunu” olmaz.
Recep Tayyip Erdoğan yönetimindeki Türkiye, Türk dış politikasının temel prensiplerinden olan bölge ülkeleri arasındaki sorunlarda taraf olmama, onların içişlerine karışmama politikasından vaz geçerek, Yeni Osmanlıcılık yapmaya başlamıştır.
Ciddi tarihçiler " Osmanlı Devleti'nin dağılmasına üzülmeyenin kalbi, Osmanlı Devleti'ni yeniden diriltmeye çalışanın aklı yoktur" derler.
Bugün yaşadığımız sorunların temelinde Recep Tayyip Erdoğan döneminde uygulanan Ortadoğu politikası yatmaktadır.
Irak’ın kuzey’inde kurulan Kürt Özerk bölgesi Türkiye için büyük bir tehlikeydi ama biz Türkiye bu tehlikeyi göremedi Özerk Kürt Yönetimi ile Bağdat yönetimine rağmen ilişkiye girdi.
Bu nedenle Amerika Birleşik Devletlerinde bir çok uzman, Türkiye’nin Irak’ın kuzeyinden sonra Suriye’nin kuzeyinde de  Kürt özerk bölgesine alışması gerektiğini söylüyorlar.
Recep Tayyip Erdoğan yönetiminin uyguladığı dış politika yanlışlığı biz Suriye Bataklığı’na sürükledi.
Ama bu elbette Türkiye’nin varlık yokluk, yani beka sorunu olamaz.
Televizyonlarda boy gösteren KADROLU yorumcular, Recep Tayyip Erdoğan ve yandaşlarına  hoş görünmek için bu “beka” söylemini dile getirebilirler, bu kendilerinin bileceği iştir.
Ancak, Cumhurbaşkanı’nın başında olduğu devletin ve milletin“bitebileceğini” söylemeye, halkı karamsarlığa itmeye hakkı olabilir mi?  Tersini yapması, ne olursa olsun Türkiye’nin ve Türk milletinin sonsuza kadar kalıcı olacağını anlatması, halka güven vermesi gerekmiyor mu?
Tabii Cumhurbaşkanı 22′inci muhtarlar toplantısında . “‘Tayyip Erdoğan gitsin demek', ‘Bizim tüm siyasetimizi, tüm çalışmalarımızı, üzerine bina ettiğimiz milletimizin, bayrağımızın, vatanımızın, devletimizin tek olması anlayışı yıkılsın' demektir” diyerek ‘ben gidersem, devlet yıkılır’ demek istemişti.
Recep bey bunu söylerken, silah arkadaşlarıyla  Türkiye Cumhuriyeti’ni bizzat kuran o büyük adam bile Türkiye Cumhuriyeti’ni kendi varlığına bağlamamıştır. Hatta “Benim naciz vücudum elbet bir gün toprak olacaktır, fakat Türkiye Cumhuriyeti ilel ebet payidar (kalıcı) olacaktır.” Sözlerindeki tevazua ve millete olan güven ifade eden anlayışına bakın. Bir de şimdilerde getirildiğimiz anlayışa bakın. Yani özellikle Recep Tayyip Erdoğan ve onların “mücadelesi”(!) olmaz ise, devlet ve millet olmayacakmış.
Mücadeleyi yapan millettir. Şahıslar değil. O büyük millet olmaz ise sen hiçbir şey yapamazsın.

Bu millete bundan daha büyük hakaret olabilir mi?