17 Ekim 2016 Pazartesi

SİZİN İSTEDİĞİNİZ BAŞKANLIK DEĞİL.


Gerek Tayyip Erdoğan ve gerekse kendini başbakan zanneden onun işgüderi “İstikrar için başkanlık” diyorlar.
Siyasi istikrar, siyasi iktidarı elinde tutanların ve bunların çizdiği ve uyguladıkları politikaların kısa vadede hiç veya çok az değişmesi demektir.
Sizin gibi on dört yıldır ülkeyi tek başına yöneten bir kadronun,  siyasal istikrar yokmuşçasına siyasi istikrar için Başkanlık sistemi istiyoruz” demesi anlaşılabilir değildir.
Ülkeyi istediğiniz gibi yönetmek uğruna FETO ile ortaklık kurdunuz, devletin bütün organlarını, yargısını, bürokrasisini, ordusunu onlara teslim ettiniz.
Devletin en korunması gereken kurumları bu terör örgütüne sizin yardımlarınızla teslim edildi.
Başbakan yardımcısına suikast düzenlendiği yalanı ile silahlı kuvvetlerin kozmik odasına girildi, oradan elde edilen kimi belgeler acaba bu terör örgütünü yöneten üst akla mı teslim edildi?
Bu ahlaksızca oyun oynanırken onlara kol kanat gerdiniz.
Bütün bunları “askeri vesayeti yıkıyoruz”  safsatasıyla kamuoyuna anlattınız.
Ana muhalefet partisi liderinin özel hayatına ait kaseti getirip size seyrettirme cesaretini bile gösterdiler.
Niye özel hayata saldıran bu suçluları tutup kulağından yargıya teslim etmediniz.
Etmediniz, zira o tarihte bu hukuk dışılık işinize geliyordu. Ne zamana kadar, devletin size verdiği devlet işlerinde kullanılması gereken kriptolu telefonunuzu, özel işlerinizde kullandığınızı ve parasal konuşmalarınızı bu telefonla yaptığınızı kamuoyuna sızdırıncaya kadar.
Şimdi kalkmışsınız, herkesin bu terör örgütüyle mücadele de yanınızda olmasını istiyorsunuz.
Siz evvela bu ortaklığın bir hesabını verin. “Aldatıldık, Allah ve Milletim beni affetsin” lafları suçu ve suç ortaklığını ortadan kaldırmıyor.
Çünkü siz haklı olarak bu terör örgütüne yardım yataklık edenleri bugün hapse atıyorsunuz.
Onlar da sizin söylediğiniz gibi “ Aldatıldık, Allah ve Milletimiz bizi affetsin” diyebilirler. Böyle derlerse hesap vermekten sizin gibi kurtulacaklar mı?
Nasıl pislettiniz ise öyle temizleyeceksiniz.
Bunlar  işin iç politika yönetimi. Ya dış politika? Bu kadar sorumsuz, bu kadar Dünyadan ve bölgeden habersiz, 21 yüzyılın ilk çeyreğinde, Osmanlıcılık hayalleri kurarak, o  ülkelerin ve dolayısıyla da ülkemizin  kan gölüne dönmesine katkıda bulundunuz, sebep oldunuz.
Şimdi de dönüp Irak ve Suriye sorunun da “Ben de masada olacağım” diyorsunuz.
O masaya, birilerinin istediği kadar, ancak şeklen oturursunuz ama hiçbir zaman ciddi aktör olamazsınız.
Devlet yapısının bozulmasına katkı verdiğiniz o komşu ülkelerden, ülkemize ihraç edilen terörü şimdi haklı olarak önlemeye çalışıyorsunuz.
O haddinizi de aşarak eleştirmeye çalıştığın, Atatürk ve arkadaşlarının dış politikası, komşu ülkelerin içişlerine karışmadan, ama onların arasındaki ihtilaflarda çözümlere katkı vererek bölge lideri olmak ve dünya politikasında da bu nedenle ağırlık sahibi olmaktı.
O dönem de Türk dış politikası mezhepçi bir anlayışla yönetilmezdi, tek kıstas bölge ülkelerinin ve Türkiye’nin üstün çıkarlarıydı.
İşte o Sadabat Paktı o politikanın eseriydi.
Çok daha yakın tarihte, İran ile Irak arasında yıllarca süren savaşta Türkiye tarafsız kalarak bölgedeki ağırlığını korumuştu. Allahtan  o tarihte siz iktidarda değildiniz de o bataklığa Türkiye girmedi.
Parça parça olmasına göz yumduğunuz Irak’ta şimdi Musul hayalleri kuruyorsunuz.
Ne kendinizi ne de Türk halkını kandırmaya çalışmayın, olmayacak duaya amin diyorsunuz.
Uluslar arası hukuktan kaynaklanan, komşu ülkelerden bu ülkeye ihraç edilen terör ile mücadele için bile, oyunun güçlü aktörlerinin izin verdiği sınırlar içinde haklarınızı kullanabiliyorsunuz
Ekonomi de ne istedin de yapamadın. Bu ülkenin yetmiş yılda elde ettiği bütün kazanımları “babalar gibi sattın”.
Cumhuriyet tarihine bir bakın, sizden başka “kupon arazilerin satışına ben karar vereceğim” diyen tek bir siyaset adamı var mı?
İstediğiniz, istikrar ve demokrasi için başkanlık değil, istediğiniz, otoriter bir rejim kurmak. Başkan olsanız da bugüne kadar  ne yaptıysanız onu yaparsınız.