Artık hepimizin bildiği, dünya basınında da yer alan haberlere göre, Suriyeli muhalifler Türkiye’de askeri eğitim görüyorlar.
Türk halkı ve özellikle de TBMM bu durumu dış basın ve bazı Türk basın yayın organlarından ve diğer birçok olayda olduğu gibi Wikileaks belgelerinden öğreniyorlar.
Bir müddet evvel İngilizlerin “The Daily Telegraph” Gazetesi “15 bin Suriyeli muhalif Türkiye’de askeri eğitim görüyor” şeklinde bir haber yaptı.
Wikileaks’in yayınladığı e-postalarda da “Gölge CİA” olarak nitelenen Stratfor’un yazışmaları ile de gerçeğin bu olduğu, hatta Suriyeli muhaliflere bu eğitimi sadece bizim değil Türkiye toprakları üzerinde gayrı resmi Amerikan Özel Kuvvetleri ile beraber verildiği ortaya çıktı.
Bunun çok ciddi dış politika yansımaları olacağı gibi, olay başlı başına Anayasa’nın 92. Maddesine aykırılık teşkil etmektedir.
Anayasanın 92. Maddesinin 1. fıkrası “Milletlerarası hukukun meşru saydığı hallerde savaş ilanına veya Türkiye’nin taraf olduğu milletlerarası andlaşmaların veya milletlerarası nezaket kurallarının gerektirdiği haller dışında, Türk Silahlı Kuvvetlerinin yabancı ülkelere gönderilmesine veya yabancı silahlı kuvvetlerin Türkiye’de bulunmasına izin verme yetkisi Türkiye Büyük Millet Meclisinindir” demektedir.
Bugüne kadar eğitilen Suriyeli muhalif askerlerin ki; sayıları 15 bin olarak belirtiliyor ve bunları Türklerle beraber eğittiği iddia edilen gayri resmi Amerikan Özel Kuvvetleri’nin Türkiye’de bulunmaları için siyasi iktidar TBMM den izin alma gereğini duymamıştır
15 bin asker demek bir tümen’e yakın asker demektir.Bunun Meclis Kararı olmadan yapılması açık bir anayasa ihlalidir.
Türkiye elbette dünyanın neresinde olursa olsun ve hele bir komşu ülkede insan hakları ihlalleri varsa buna sessiz kalamaz, kalmamalıdır da.
Ancak bu tepki vermek, bir komşu ülkenin iç işlerine müdahale anlamına gelmemelidir.Özellikle de bunu müttefikler (!) istiyor diye de yapmamalıdır.
Ayrıca da laik Esad rejiminin yıkılmasında, Türkiye’nin, Suudi Arabistan, İsrail ve ABD gibi hayati bir çıkarı da yoktur.
Ayrıca Suriye de var olduğu iddia edilen hak ihlalleri Baba Esad zamanında da ve hatta daha da yoğun olarak vardı.
Ne oldu da dün aile boyu ziyaretlerin yapıldığı, dost kardeş ilan edilen Suriye’de bizim açımızdan ne değişti?
Hiçbir şey değişmedi ama ABD’nin kendi yaşamsal çıkarlarını sağlamak açısından yönlendirmesi oldu.
AKP iktidarı, ABD tarafından laik Esad rejimini devirerek, Suriye’de de Arap Baharını yaşayan diğer ülkelerde olduğu gibi Müslüman Kardeşler ve onun gibi siyasal İslamcıların iktidarına yol açmakla görevlendirildi.
Arap Baharı’nı yaşayan hangi ülkede “gerçek demokrasi” kuruldu. Daha da komiği Suriye’ye karşı, oradaki Şii yönetiminin devrilmesinde hayati çıkarları olduğu için sırtımızı sıvazlayan Suudi Arabistan’da demokrasimi var.
Bütün bunların dışında, muhalif güç dediğimiz, askeri eğitim verdiğimiz silahlı güç, Suriye için bir terör örgütü değimlidir.
Aynen PKK’nın bizim için olduğu gibi.
Türk Ordusu’nun adı ister insani yardım koridoru açmak olsun ister diktatör Esad’ı devirmek için olsun Suriye’ye karşı yapacağı en ufak askeri harekat o bölge yönetimlerinde zaten var olan Türk düşmanlığını iyice körükler.
Hatırlanacağı üzere, Cezayir bağımsızlık savaşında Fransa’ya destek vermemizin bedelini çok uzun süre ödedik.
İşte bu nedenlerledir ki; Türkiye, yabancıların istek ve planlarıyla hareket etmemelidir.
Tarih bize uluslararası ilişkilerde bütün ülkelerin önce kendi çıkarlarını takip ettiklerini, bir yabancı ülkeye tavsiye ve telkinde bulunurken, o ülkenin sırtından menfaat temin etmeye çalıştıklarını öğretti.
Bundan 150 yıl önce İngiliz Başbakanlarından Palmerston “İngiltere’nin ebedi dost ve düşmanları yoktur, değişmez menfaatleri vardır” diyerek, sadece İngiltere’nin menfaatlerini kovalayacağını çok veciz bir şekilde ortaya koymuştur.
İşte Suriye’de Esad rejiminin yıkılmasında Türkiye’ni hiçbir yaşamsal menfaati yoktur ama ABD ve Suudi Arabistan başta Sünni bölge ülkelerinin vardır.