CHP yönetimi ve kimi köşe yazarları tarafından “tutucu” olarak nitelendirilen ulusalcı kanadın tasfiyesi sanki partinin önünü açacakmış gibi gösteriliyor.
Elbette kişilerin düşüncelerine katılmasak bile saygı duymak, ama bunu yaparken de, yanlış bulduğumuz bazı noktaları dile getirmek zorundayız.
Ulusalcıların, Kemalistlerin en haksız şekilde ve fakat en çok eleştirildiği konular, geçmişte yaşanmış olayları bugünün siyasal, sosyal algılamaları ile değerlendirip, geçmişi, bu ülkeyi, bu Cumhuriyeti bize bırakanları haksız ve yanlış bir şekilde eleştirenlere tepki vermeleri ve partinin sosyal demokrat çizgiden uzaklaştırıldığı iddialarıdır.
Tarih bir defa yaşanır, bir daha herhangi bir laboratuarda tekrarlanamaz. O bakımdan, tarihi olayları yorumlarken, bir bütün içindeki tek bir olayı, diğerlerinden kopararak yorumlayamazsınız, yorumlamamalısınız.
Gerek 1915 Ermeni tehciri ve gerekse 1937-38 Dersim olaylarını geçmişi ve oluştukları koşulları hiç irdelemeden yorumlarsanız çok farklı sonuçlara varırsınız.
İşte Kemalistler ve ulusalcılar, numaralı Cumhuriyetçilerin, bölünme yanlılarının olayları değerlendirirken, tarihi olayları bütünün tek bir parçasına bakarak değerlendirmezsiniz ve eleştiremezsiniz dedikleri için bu çevrelerce tutucu ve çağdışı olmakla suçlanmaktadırlar.
Büyük bir özgüvenle, rahmetli Ahmet Taner Kışlalının söylediği gibi, KEMALİZM GEÇMİŞİN BEKÇİLİĞİ DEĞİL, GELECEĞİN ÖNCÜLÜĞÜDÜR, diyoruz.
Bunun, yakın tarihimizde devlet hayatımızı, dolayısıyla vatandaş olarak her birimizi ayrı ayrı ilgilendiren pek çok örnekleri vardır.
Bakın 1920-1923 Kuvvetler Birliğinin uygulandığı devrim Meclisinden, Kuvvetler Ayrılığının hayata geçirilmesi için 1958 İlk Hedefler bildirgesinde dile getirilenler, nasıl ilerici olduklarının en net göstergesidir.
Daha dünya da bir çok ülkede henüz telaffuz dahi edilmediği bir dönemde, CHP li Kemalistler 1958 ilk hedefler bildirgesinde, Çift Meclis, Kişi Özgürlüğü, hukukun üstünlüğü, Anayasa Yargısı, İdarenin her türlü eylem ve işleminin yargı denetimine tabii olmasını dile getiriyorlardı.Bu kurumların hepsi 1961 Anayasasında da hayata geçirildi.
O tarihte de şimdi baş tacı yapılmaya çalışılan zamanın siyasi iktidarının mensupları, basın özgürlüğünün olmazsa olmazlarından biri olan “ispat hakkı” ile ilgili olarak, “Ne o, İsmail Hakkı mı dedin?” diye kabaca alay ediyorlardı.
Bugün CHP’nin gerçek bir sosyal demokrat parti olmadığını söyleyenler, ya bilgisizlikten veya kötü niyetlerinden bazı şeyleri görmezlikten geliyorlar.
Genel ve eşit oy hakkı, sekiz saatlik iş günü, gelire göre değişen vergileme, parasız eğitim bunlar Kemalizmin hayata geçirdiği sosyal demokrat dünya görüşünün yansımalarıdır.
Sosyal demokrasi sınıf mücadelesinden yana değildir. Kemalizmin “Halkçılık” ilkesi de sınıfsal çatışma eğilimlerine karşı getirilmiş bir ilkedir.
“Yurtta Sulh Cihanda Sulh” söylemi, ülküsü, sosyal demokrasinin çok bilinen barışçı anlayışının, Kemalistler tarafından ifade edilme şeklidir
Kemalizmin özel sektörü red etmeyen anlayışının yanında, devletçilik ilkesi, sosyal demokrasinin gerektiği zaman, devletin toplum yararına ekonomiye müdahale anlayışının iz düşümüdür.
1960 lı yılların başında bir CHP İktidarı döneminde Türk İşçisine tanınan “grev ve toplu sözleşme hakları” Kemalist devrimcilik anlayışının, çalışanlar lehine hayata geçirdiği kazanımlardır.
Batıda uzun süren mücadeleler sonucu acı ve gözyaşı dökülerek elde edilen haklar, Kemalist devrimcilik anlayışı sayesinde, çok daha çabuk, acı ve göz yaşı dökmeden sağlanmıştır.
Atatürk’ü ve onun partisini, bilgi sahibi olmadan kulağına fısıldananlarla haksız, yalan yanlış suçlayarak, aşağılamaya çalışarak kendilerini entel, ilerici (!) olarak görenler, 2. Cumhuriyetçilerin katkılarıyla oluşan bir ortamın, nesebi gayri sahih meyveleridir.
Bütün bu anlattıklarımızdan sonra, CHP’nin büyümesinin tek şartı vardır.O da halkına “güven vermek ve umut yaratabilmektir” Bu güveni ve umudu, parti yönetiminde her kafadan ayrı bir sesin çıkmadığı, uzun tartışmalardan sonra ortaya çıkan ortak aklın egemen kılındığı bir yapı verir.