19 Şubat 2012 Pazar

DEMOKRASI AYIBI



Geçtiğimiz hafta siyasi iktidar  kendisine uzanmasından korktuğu için MİT Müsteşarı’nın Özel Yetkili Savcı tarafından ifadeye çağrılması üzerine, MİT kanunun 26. Maddesinde yıldırım hızıyla KİŞİYE ÖZEL BİR DEĞİŞİKLİK GERÇEKLEŞTİRDİ.

Bu yapılan değişiklik, hem gereksiz ve hem de yasa yapma tekniğine aykırı olduğu gibi, aslında demokratik olduğunu iddia eden bir ülkede olmaması gereken bir demokrasi ayıbıdır.

Kendi yargısına güvenmeyen, demokrasi kültürü tam oturmamış ülkelerde, devlet bazı organlarını görevleri bakımından korumak için bunlara dokunulmazlık tanımıştır.

Demokrasinin yerleştiği ülkelerde, dokunulmazlık sadece kürsü dokunulmazlığı ile sınırlandırılmış yasama dokunulmazlığı ve  görevlerini rahat yapabilmeleri için uluslar arası hukukun dayatmasıyla yabancı ülke diplomatlarına tanınan dokunulmazlıklardır.

Ancak, MİT yasasında yapılan değişiklik olaya yanlış yerden bakılarak tartışılıyor.

Anayasamızı 129. Maddesi,  memurlar ve diğer kamu görevlileri hakkında işledikleri iddia edilen suçlardan ötürü sadece ceza kovuşturması açılmasını izne tabii kılmıştır.

Anayasanın bu maddesi görmezden gelinerek, bütün yasal düzenlemelerde soruşturma evresi de izne tabii kılınmıştır.

Bu değişiklikte öncelikle Anayasanın 129. Maddesine aykırılık teşkil ettiği gibi, aslında böyle bir Anayasa Maddesi’nin varlığı başlı başına kendisi bir demokrasi  ayıbıdır. 

Memurlara böyle bir dokunulmazlık zırhının tanınması, ortadan kaldırılacağı iddia edilen derin devlet yerine, yeni  derin devletler yaratır.

Hiçbir yetki, görevlendirme kişilere suç işleme özgürlüğü vermez/vermemelidir.  

Demokrasinin bütün değerleriyle yaşanan, bunun bir çoğunluk diktası olmadığını içselleştirilmiş ülkelerde böyle bir dokunulmazlığı kabul etmek mümkün değildir.

Yasama Dokunulmazlığının sadece kürsü masuniyeti, yani Milletvekili’nin Meclisteki  söz ve oyundan ötürü soruşturulamaması sonsuza dek devam eder. Ama Milletvekilliği sona erdiği anda dokunulmazlığı kalktığı için diğer fiillerinden dolayı kendisine yargı yolu açılır.

Halbuki kamu görevlisine tanınan bu dokunulmazlık aynen kürsü dokunulmazlığı gibi sonsuza dek sürecektir.

Yani siyasi iktidar tarafından himaye edilen bir kamu görevlisi suç işlemiş olsa dahi bundan dolayı bir daha  yargı önüne çıkartılamayacaktır.

Hiçbir görev kim tarafından verilirse verilsin, kamu görevlisine suç işlemek hakkı ve yetkisi vermez.

Bunun yanında “kanunların suç olarak kabul ettiği” bir fiil “kamu görevi” olarak nitelendirilerek dokunulmazlık zırhına büründürülemez.

Böyle bir durumda, yürüttüğü bir soruşturma nedeniyle Başbakan’ın veya Bakan’ın izin vermemesi halinde Savcının İdari Yargıya baş vurabileceği düşünüle bilinir.

Ama yargının  bugün içinde bulunduğu koşullar karşısında, böyle bir düşünce  gerçekçi değildir.

Başbakan’a yakınlığı ile bilinen bir kamu görevlisi hakkında soruşturma açtı diye, dosyası elinden alınan ve hemen hakkında alelacele soruşturma açılan bir savcının durumu ortadayken, böyle bir iznin verilmemesi halinde kaçtane yürekli Savcı çıkarda  İdari Yargıya gidebilir.

Hele bu Savcı veya Hakim, arkasında her türlü siyasi baskı ve yönlendirmeye açık  bir Hakimler ve  Savcılar Yüksek Kurulu olduğunu bilirken buna nasıl yapar.

Şimdi yapılması gereken önce  olaylara doğru teşhis koymaktır.

Öncelikle, Milletvekilinin kürsü dokunulmazlığı ve Uluslar arası hukuktan kaynaklanan diplomatik dokunulmazlıklar dışındaki  bütün dokunulmazlıklar kaldırılmalıdır.

Yargının  bağımsızlığını ve yansızlığını süratle kurmak gerekir.

Suç işlediği iddia edilen kişileri bizden, bizden olmayan diye ayırmadan, öncelikle hukuktan yana olmayı öğrenmemiz ve suç işlediği iddia edilen kişileri, haklarındaki Mahkeme kararları kesinleşinceye kadar masum kabul ederek, onları bağımsız ve yansız bir yargının yargılamasının koşullarının oluşturulması gerekir.

Devlet Güvenlik Mahkemeleri’nin isim değiştirmiş şekli olan Özel Yetkili Ağır Caza Mahkemeleri süratle kaldırılmalıdır.

 Bunlar yapılmadığı takdirde suç işleme ayrıcalığı olan memurlar ve Anayasaya ve kanunlara aykırı  emir verme hakkına sahip olduğuna inanan siyasetçiler,  DEMOKRASİ AYIBI OALARAK ORTADA DOLAŞACAKTIRLAR.  

Her çoğunluğu eline geçiren siyasi iktidar, kendi özel örgütünü kurar; yakın geçmişimizde bunun varlığı çok tartışıldı, eğer bundan sonra da durum değişmez ise yenileri tartışılmaya devam edecektir.