22 Mayıs 2020 Cuma


KENDİNİ DEVLET ZANNETMEK
Son yıllarda giderek çok yanlış bir düşünceye kapılan AKP daha doğrusu AKP’li Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, kanunlara aykırı bir şekilde kendisinin   organları haline geldiğini düşünerek, Anayasa’ya aykırı olarak mahkemelere, kanunda ve yönetmeliklerde olmayan bazı hususları talimat olarak bakanlıklara verebilmektedir.
En son yaşadığımız bazı örnekler bunu açıkça ortaya koymaktadır.
İşte yasalara göre bağımsız ve yansız olması gereken RTÜK başkanının “ Cumhurbaşkanımızdan bir talimat gelirse bunu emir kabul ederiz” cümlesi, Cumhuriyet Halk Partisi Üreyir Gençlik Kolları Başkanının, Kemal Kılıçdaroğlu’nun söylemiyle Recep Tayyip Erdoğan’ın talimatı üstüne tutuklanması, yeni hakim ve savcıların kura törenine bağlanarak, yasa da yönetmelik de bulunmayan, “Benim takdir hakkım…..” sözünü kullanabilmesi, kendini devlet zannetme yanlışının  dışavurumlarıdır.
Ne kadar özenirlerse özensinler demokrasi nehrini artık tersine akıtmak mümkün olmayacaktır.
Milli egemenlik prensibinin  gelişmesindeki ilk ayağı temsil eden, Atatürk devrimlerinin üstünden yüz yıla yakın bir süre geçti. Devleti kuran kadronun Atatürk’ün en yakın silah arkadaşı İsmet İnönü’nün, her istediğini yapabilecek, yaptırabilecek güce sahipken kendi iktidarını seçimle halkın istediği şekilde rakip partiye teslim etmiştir.
İktidarın teslim edildiği Demokrat Partinin kurucusu ve Lideri rahmetli Celal Bayar’ın deyişiyle “İsmet Paşa istese bir bekçi gönderir partiyi kapatabilir ama bunu yapmayacaktır” dediği bir Türkiye’de artık tek adam, tak parti hayalleri kurmak nafiledir.
O tarihte İsmet İnönü, milli kahraman olmanın manevi otoritesine sahipken, asıl olanın Milletin egemenliği olduğuna inanmıştı ve gereğini yaptı.
Uygar Dünya’da tek adam inancı artık yıkıldı, bu  dönemlerin bittiği artık birileri tarafından kabul edilmelidir.
Arkasındaki millet desteğini kaybeden  siyasetçilerin gereksiz şiddet yollarına başvurarak iktidarda kalmak başarısını göstereni bugüne kadar görülmedi.
Muhalif siyasetçileri, muhalif aydınları, gazetecileri, sanatçıları zindanlara tıkmak demokrasi nehrin akışını ters çevirmeye yetmeyeceği gibi bu insanlarla gönül bağı olan insanların bunlara olan sevgilerini azaltmayacağı gibi tam aksine arttıracaktır.
İnsanları hapse atmak, yayın kuruluşlarının ekranlarını karartmak para cezaları vermek bu insanları susturamayacağı gibi, bunları yapan iktidar sahibine de  duyulan sevgiyi  azaltır.
Toplum haksızlığa uğrayan insanlara sahip çıkar, nitekim AKP kurulduğu günden beri hep mağduru oynamış ve bunu oya çevirmiştir.
Ama şimdi kendisi mağdurlar yarattığı gibi iktidarını  devam ettirmek içinde devamlı düşman yaratıyor. Düşmanı  da CHP olarak gösteriyor.
Ama büyük yanlış yapıyor Cumhuriyet Halk Partisi Atatürk’ün partisidir, devletten evvel var olan devleti kuran partidir. Devrimlerin partisidir. Demokrasiye kendi iradesiyle geçip büyük bir olgunlukla iktidarı rakibine devreden partidir.
Tabii bunda önce ilki millet egemenliğine duyulan inanç ve ikincisi de arkalarında korkulacak bir yolsuzluk pisliğinin olmamasıdır.
Ama AKP bugün iç politikada, dış politikada, ekonomideki bütün yanlışları karşısındakilerde  arıyor, bunun çok büyük hata olduğunu anlayamıyor. Bu tür politikalar Hitler Almanya’sında geçerliydi ama üstünden çok uzun yıllar geçti artik modern dünya da yeri ve geçerliliği kalmadı.
Döviz tırmanışa geçti mi, tek suçlu “Bizi kıskanan dış güçler” iç politika da ki başarısızlıklarda “ tek suçlu ceehaape” ama sanki kendileri sütten çıkmış ak kaşık.
Tayyip Erdoğan ve yakın çevresinin gözden kaçırdığı bir husus, kendisine büyük destek vererek iktidara taşıyan alt, orta gelir grubu mensubu kitleler artık kendisinden kaçıyorlar.
Bu zümreler ekonomik olarak  ezilirken, destek verdikleri partilerinden güç alan bazı çevrelerin huzuru bozduklarını söyleyerek, bunların kendi sorunlarını çözemeyeceğine inanıyorlar.
Ve meşhur Hint atasözün tekrarlıyorlar, “eğer birileri oturduğu koltuktan kalkmakta sıkıntı yaşıyorsa bil ki  altını pisletmiştir.”