13 Ağustos 2019 Salı

Mesele "sınır güvenliği" meselesinin çok ötesinde



"Suriye'de sınırımız boyunca terör koridoruna izin vermeyiz" "Bir gece ansızın gelebiliriz" "ABD'ne söyledik, sabrımız tükendi, daha fazla sabredemeyiz""Kendi göbeğimizi kendimiz keseriz" "Cerablus'da, Afrin'de yaptığımızı Fırat'ın doğusunda da yaparız" bu hikayeleri aylardır dinliyoruz.....
Peki biz bu naraları atarken istediğimiz neydi? 
Fırat'ın doğusunda, 30-40 km. derinliğinde tamamen Türkiye’nin kontrolüne bırakılmış  bir güvenli bölge oluşturulması;  PYD/YPG li teröristlerinin güvenli bölge dışına çıkarılması.
ABD heyeti ile Ankara'da bu konularda yapılan görüşmeler sonrası 7 Ağustos günü bir "mutabakat"a varıldığı açıklandı. En yetkili ağızlar bunu sanki büyük bir mesafe alınmış gibi ilan etti. 
Milli Savunma Bakanlığı açıklamasında "mutabakat"ın şu hususlarda sağlandığı bildirildi: a. Türkiye’nin güvenlik endişelerini giderecek ilk aşamada alınacak tedbirlerin bir an önce uygulanması,
b. Bu çerçevede, Güvenli Bölge tesisinin ABD ile birlikte koordine ve yönetimi için Türkiye’de Müşterek Harekât Merkezinin en kısa zamanda kurulması, c. Müteakiben, Güvenli Bölgenin bir barış koridoru olması ve yerinden edilmiş Suriyeli kardeşlerimizin ülkelerine dönmeleri için her türlü ilave tedbirin alınması konularında mutabık kalınmıştır.
Bu "mutabakat" ile yukarıda sayılan taleplerimizin hangisi karşılanmış? Yanıt: HİÇBİRİSİ
ABD'den göz boyama taktikleri
ABD'li yetkililer zaten öteden beri Türkiye'nin güvenlik endişelerini haklı bulduklarını söyleyip duruyorlardı. Gereken tedbirleri şimdiye kadar neden almadılar? Türkiye'nin güvenlik endişelerini gidermek için böyle bir "mutabakat"a ihtiyaç mı vardı?   
Bu "mutabakat" ile en kritik isteğimiz olan kurulacak bölgenin sadece Türkiye'nin kontrolünde olması talebimizden vazgeçtiğimiz görülüyor. Bölgeyi ABD ile birlikte yönetmeye razı olmuşuz. Bölgeyi birlikte yöneteceğimiz ABD'nin kimleri koruyup kolladığı açık değil mi?
Kurulacak bölgedeki PYD/YPG unsurları ne olacak? Belli değil! Terör unsurlarının oradan çıkarılacağı taahhüt edilmemişken, bölgenin bir "barış koridoru" haline getirileceğinden söz ediliyor. Şaka gibi!
ABD, şimdiye kadar tıpkı Münbiç'de yaptığı gibi, oyalama taktiğini bu kez Fırat'ın doğusu için uygulamaya koymuş, Türkiye de, ABD'nin izni olmadan yerine getiremeyeceğini bildiği "gireriz" tehditlerini rafa kaldırmak için bahane bulmuş ve "mutabakat"a razı olmuş!


Esip gürlemeye devam
"Mutabakat" sonrası Dışişleri Bakanı "Münbiç'e dönmesine müsaade etmeyeceğiz" diye gürlemiş. Yukarıdaki tablo ortada dururken Sayın Bakan'a kim inanır!
Sayın bakan başka bir açıklamasında da "mutabakat" çerçevesinde ABD ile ortaklaşa yürütülecek çalışmanın hedefinin bölgenin tüm teröristlerden temizlenmesi olduğunu, temizlik müştereken yapılamazsa  bunu tek başımıza yapacağımızı, ABD'nin bu kararlılığımızı gördüğünü ve birlikte yapalım anlayışına geldiğini ile sürdü.
Bakan, Trump'ın "Kürtlere saldırırsanız ekonominizi mahvederiz" dediğini unutmuş olamayacağına göre,
PYD/YPG'nin bölgeden ABD ile birlikte temizleneceğini inanarak söylüyor olamaz.
Konunun püf noktası dikkatten özellikle kaçırılıyor
Aslında, Türkiye bakımından sorun, "sınırda güvenli bölge"nin çok ötesinde, Fırat'ın doğusunun tümünü kapsayan bir "alan" sorunudur. Bu husus ısrarla kamuoyunun dikkatinden kaçırılıyor.
Sınırın güvenliğini Türkiye kendi tarafında alacağı önlemlerle de önemli ölçüde sağlayabilir. Ancak, Suriye'nin topraklarının yaklaşık üçte birini oluşturan Fırat'ın doğusunda, adı ve statüsü ne olursa olsun, bir PKK/PYD otonom yapısı oluşturulması -ki maalesef yanlış AKP politikaları sonucu bu yönde önemli mesafe alındı-  Türkiye'nin uzun erimli çıkarlarını, üniter yapısını ve nihayet toprak bütünlüğünü tehdit edecek bir gelişme olur.
Türkiye, "güvenli bölge" konusuna odaklanarak vakit kaybediyor. Daha fazla vakit geçirmeden bölgede bir otonom yapının oluşturulmasının önüne geçecek politikalar geliştirilmesi gerekiyor. ABD'nin amacının ne olduğu artık ayan beyan ortada iken, ABD ile görüşülerek, "mutabakat"lar açıklanarak gidiş engellenemez. Bu tutum  ABD'ne vakit kazandırır, PYD/PYD'nin bölgede tesis ettiği kontrolü daha fazla tahkim etmesini sağlar. Gidişi önlemenin, Suriye'nin üniter yapısını ve toprak bütünlüğünü korumanın yegane yolu, Esad ile hemen işbirliği yapmaktan geçiyor.