16 Ekim 2017 Pazartesi

DIŞ POLİTİKA TEL TEL DÖKÜLÜYOR.


Takim oyunlarında bir tabir vardır,takım çok kötü oynadığı zaman “tel tel döküldü” denir.
AKP iktidarının uyguladığı dış politikada işte böyle tel tel dökülüyor.Elbette bunun çeşitli nedenleri vardır ama en önemlilerinden iki tanesi,ilki dış politikaya şekil veren Tayyip Erdoğan’ın tarih ve uluslar arası ilişkiler konularında  bilgisinin yetersiz olması, ikincisi ise meslek olmanın ötesinde bir sanat olan diplomasinin ustalarını yani Tayyip beyin deyişiyle “monşerleri”  yanından uzaklaştırmasıdır.
Türk diplomasisinin Osmanlıdan bu tarafa yerleşmiş güçlü bir geleneği vardır. Bunu bilen akıllı siyasetçiler, uluslararası ilişkilerde, Tayyip bey tarafından “Monşerler” diye küçümsenen diplomatları yanlarından hiç eksik etmezlerdi.
Eğer Tayyip bey bu monşerleri yanından uzaklaştırmasa, bir taraftan Irak’ın toprak bütünlüğünü savunur görünürken, bir taraftan da Barzani’nin sırtını sıvazlayarak, Kuzey Irak’ta Kürtlerin bağımsızlığını savunmazdı.Bunun Türkiye’nin toprak bütünlüğünü tehlikeye düşüreceğini kendisine anlatırlardı.
Kuzey Irak’ta soydaşlarımız Türkmenlerin hakları, can ve mal güvenlikleri savunulmadı. Hatta soydaşlarımız arasında bile Sünni Şii ayrımcılığı yapıldı.
Nitekim, Tayyip Erdoğan’ın bu yanlış tutumundan ötürü, Irak merkezi yönetimi Türk işadamlarını kara listeye alıp, ihalelerden dışlıyordu. Ayrıca da Türkiye’yi Irak’ın içişlerine karışarak mezhepçilik yapmakla da  suçluyor.
Tayyip Erdoğan dış politika konusunda,yanına  derinliği kendisinden menkul Ahmet Davutoğlu gibi bir adamı değil de, o beğenmediği monşerleri alsaydı, Arapların, Arap  olmayan bir milletin, Arap aleminin lideri olmasını içlerine sindiremeyeceklerini, kendisine anlatırlar o da İslam dünyası lideri  olma ham hayalinden vaz geçerdi.
O monşerlere danışarak, dış politikayı şekillendirseydi, Suriye’de Amerika istiyor diye Esad karşıtlarına her türlü desteği vererek Suriye bataklığına sürüklenmezdi.
Suriye’de Esad Karşıtlarını desteklerken o monşerlere danışsaydı,”Suriye bizim içişimiz” diyerek, komşuluk ilişkilerini ve uluslararası hukuku yok saymazdı.   Arapların  kendi içlerinde birbirlerini yerken, buna dışarıdan, Arap olmayan bir başka unsurun  müdahalesinden de hoşlanmayacaklarını kendisine anlatırlardı. Ona Cumhuriyeti kuranların “komşular arası ihtilaflarda taraf olunmamamsı ve Arapların  içişlerine karışılmaması” yolundaki ve AKP iktidara gelinceye kadar Türkiye Cumhuriyeti’nin geleneksel dış politikasına  sıkı sıkıya bağlı kalmasını öğütlerlerdi.
Nitekim, iki komşumuz İran ve  Irak arasındaki savaşta Türkiye’nin nasıl bir aktif tarafsızlık  uygulayıp başarılı olduğunu anlatırlardı.
Dün Esad gitsin diye siyaset üretirken, şimdi Suriye’de İŞİD’e karşı Esad’a destek olan Rusya ve İran ile berber hareket etmek, dış politikada ki, diğer bir büyük çelişki.
Irak’ın ve Suriye’nin Kuzeyindeki Kürtlere destek verirken yani Amerika’nın istediği kukla bir Kürt devleti kurulması için Amerika Birleşik Devletlerinin tetikçiliğini yaparken bunun Türkiye’nin toprak bütünlüğünü tehlikeye düşüreceğini görememek büyük bir aymazlıktı.
“Ey Amerika, Ey Almanya”  diye bağıracağına Yunanlıların Egedeniz’ indeki, 18 adet kayalık, adacık ve adayı işgal etmesine ses çıkartırdı.
Yunan Başbakanı’ nın Lozan’a aykırı bir şekilde Türk Karasuları ve Türk Toprakları üstünde fantomla uçmasına tepki verirdi.
Tayyip Erdoğan iktidarına kadar hiçbir Yunan Başbakanı böyle bir küstahlığa cesaret edememişti.
 Ergenekon, balyoz ve benzeri kumpas davaları ile AKP, FETO ve arkasındaki Amerika sayesinde Türk Ordusu kafeslenmiş ve böylece caydırıcılığını   kaybetmiş, moral motivasyonu çökertilmiştir.
İşte bu nedenledir ki Aleksis Çipras. Türk Karasuları ve Türk toprakları üstünde savaş uçağı ile küstahça uçabilmiştir.
AKP iktidarı döneminde yabancı diplomatlar arasındaki yaygın inanç, bizim sadece üst perdeden konuşup ama herhangi bir tepki vermeyeceğimizdir.
AKP iktidarı döneminde Irak, Suriye ve Ege denizinde  yaşadıklarımız, dahi Türk dış politikasının tel tel döküldüğünü göstermektedir.