6 Temmuz 2014 Pazar

İNANDIĞIMI YAZABİLMEK ÖZGÜRLÜĞÜM


Yazdıklarımdan, söylediklerimden hoşlanmayan kişiler var. Bu çok da doğal bir şey.
Elbette bu kişilerden bazıları  eleştirilerini de iletiyorlar, bu da benim açımdan çok faydalı oluyor.
Ama bazıları var ki, eleştiri getiremedikleri gibi, “Aydınlıkta yazıyorsun”, Kılıçdaroğlu’nu kast ederek “Onu nasıl eleştirirsin” gibi  aslında ne kadar cahil ve yoz olduklarını ortaya koyan eleştiriler! yapıyorlar.
Aydınlık Gazetesi ve Ulusal Kanal’ın kurucuları İşçi Partili olabilir, bütün gazete ve Tv  patronlarının bir siyasi görüşü, desteklediği parti olabilir, önemli olan  patronunun gazeteciye müdahale edip etmediğidir.
Hemen şurada belirteyim ki; ben  profesyonel bir gazeteci değilim, sadece Aydınlık  Gazetesi’nde haftanın iki günü köşe yazısı yazan  bir hukukçu, bir siyasetçiyim.
Bugüne kadar gerek Aydınlık Gazetesi’nde yazdığım yazılarım ve gerekse  de Ulusal Kanal da katıldığım Tv programlarında  söylediklerim nedeniyle, ne Gazete ve ne de  Tv yönetimleri tarafından, bana  ima yoluyla bile olsa, her hangi bir telkinde bulunulmadı, böyle bir saygısızlık yapılmadı.
Bildiğim, tahmin ettiğim kadarı ile Aydınlık Gazetesi’nde yazı yazanlar arasında benim gibi CHP ile organik ve manevi bağı olan dostlarımız var.
Onların da hiç birinden yazdıkları, çizdikleri ve söyledikleri için, herhangi bir müdahaleyi bırakın, kendilerine telkinde bile bulunulduğunu duymadım.
Ben Aydınlık Gazetesi’nde ki bu  köşem de, ya da katıldığım Ulusal Kanal Tv programlarında özgürce dilediğimi söylüyorum.
Nitekim, daha çok yakın bir tarihte, Ulusal Kanal da katıldığım bir TV programında, 3 Temmuz’a çok kısa bir süre kala 20 milletvekili imzasıyla yeni bir aday çıkartılmasının yanlış olduğunu söyledim.
Benim bu söylemim, Ulusal Kanal’ın genel görüşüne aykırıydı, gerek programın modöreterü ve gerekse de benimle tam zıt görüşte olan  diğer katılımcı arkadaşım, sadece fikirlerini söylediler.
 Beni ve benim gibi düşünenlerin, kaç defa davet edildiğimiz Tv  programlarının son dakika da, basın emekçisi arkadaşlarımızın buldukları “zarif, beyaz yalanları ile iptal edildiğini” bizi, yazdığımız gazete veya programına çıktığımız TV kanalları konusunda  haksız şekilde eleştirenler biliyorlar mı?
Bana ve benim gibilere ambargo uygulayan bir TV yöneticisinin, bana diğer katılımcıların yanın da “ambargoyu biz de değil, (burada ismini vermeyeceğim) …… de arayın” dediğini biliyor musunuz?
Hoşlanmadığı kişilerin programını iptal ettiren, hoşlanmadığı haberleri, söylemleri engelleyen sadece Recep Tayyip Erdoğan değil, herkes bu engellemeleri kendi  iktidar alanı içinde, sözünün geçtiği yerde  yaptırıyor.
Ulusalcılara, ülkenin bütünlüğünden yana olanlara, gazete köşelerinde, TV kanalarında bölünmez yaptıkları programlarda en çirkin en haksız saldırılar olurken, bunlara cevap  verme hakkımızın bile kullandırılmadığını, bizi eleştirenler biliyorlar mı?
Bizi eleştirenlere bir öneri de bulunmak istiyorum.
 Onur Öymen’in “Bir Propaganda Silahı olarak Basın” adlı eserini bir okusunlar.
Bunu okudukları zaman, Atatürk Cumhuriyeti’ni yıkmak isteyen iç ve dış mihrakların basını nasıl kullandıklarını, liderlerin halkın gerçekleri öğrenmesini engellemek için neler yaptıklarını anlayacaklardır.
Bütün bu anlattıklarımdan sonra şunu belirtmek istiyorum, ÖNEMLİ OLAN BENİM NEREDE SÖYLEDİĞİM DEĞİL, NE SÖYLEDİĞİMDİR.
Bizleri eleştirmek okuyucunun, partili arkadaşımın en doğal hakkı, ama bunu fikirler üstünden yapın. Bizde sizlerden bir şeyler öğrenelim.
Ama ne olur, “Sen şuna karşısında, ondan eleştiriyorsun” ya da “Ne olursa olsun ama biz iktidar olalım” diye eleştirmeyin.
Türkiye’nin bölünmesine şimdi olduğu gibi destek  verenlerden olursanız, hiç zannetmiyorum ama, oyunuz bile artabilir. Belki iktidar bile olursunuz, ama ortada parti de,  ülke de  kalır mı şüpheliyim.
Buradan, bu köşeden, bugüne kadar yazdıklarıma, söylediklerime hiç müdahale etmeyen, Aydınlık Gazetesi ve Ulusal Kanal Yöneticileri’ne huzurlarınız da teşekkürü bir borç biliyorum.