Bu devleti kuranlar, Orta Doğu’yu
korumalı ziyaretler yaparak öğrenmedi. Arap çöllerinde dövüşerek öğrendi ve
yöre halkını çok iyi tanıdı.
Bu nedenledir ki, AKP’nin iktidara
gelişine kadar, bu devleti yönetenler, kurucusu Atatürk’ün dış politika
anlayışına bağlı kalarak, Arapların iç işlerine karışmamış ve Araplar arası
ihtilaflardan uzak durmuşlardır.
AKP İktidarı ile birlikte bu
tutarlı ülke yararına olan politikalardan vaz geçilmiştir.
AKP ise büyük bir ihtirasla Orta
Doğu’yu şekillendirebileceğini, büyük ağabey rolü üstlenebileceğini
zannetmiştir.
Dış politikanın amacı ülkenin
güvenliğinin ve çıkarlarının sağlanmasıdır. Ulusal çıkar her şeyden önce gelir,
hatta ilkelerden bile.
AKP uzun vadede ülke çıkarlarına
aykırı bir şekilde, bölgede Sünni bir mihver kurup onun başına geçme çabasına
girişmiş ve bunun içinde kendisine yandaş olarak Müslüman Kardeşler örgütünü seçmiştir. Bu
seçim, daha baştan, başta İran olmak üzere bir çok bölge ülkesi ile aramızı
açmıştır.
Demokrasiyi sadece seçim sandığı
zanneden AKP, Mısır’da çok düşük katılımlı bir seçim sonrası iktidara gelen Müslüman
Kardeşlerin lideri olduğu için Mursi’ye arka çıkmıştır.
Gerçek demokrasi savunucusu bir
insanın veya partinin, Mısır’da askerlerin kurallarını koyarak, aynen 12 Eylül
askeri rejiminin bizde yaptığı gibi, bir çok adayı veto ettikleri seçimlerde
kim kazanırsa kazansın, bunun demokratik bir yöntem olmadığını söylemesi gerekirdi.
Seçildikten sonra Mursi’ye karşı yükselen toplumsal tepki
sonucu askerlerin yönetime el koyması; AKP iktidarında büyük bir panik yaratmış
ve hatta “Şimdi Mısır, sonra Türkiye” gibi saçma sapan söylemlerde bile
bulunmuşlardır.
Mısır’daki gelişmeler karşısında,
ABD’nin, AB’nin, Almanya ve Rusya’nın tutumları çok dikkat çekicidir. Sadece
taraflara “itidal” tavsiye etmişlerdir.
Bunların yaptığı hiçbir açıklamada,
Mursi yandaşlarının yaptığı gösterilerin
barışçıl olduğuna dair bir saptama
yoktur.
Halbuki Gezi olayları sırasında
gerek ABD ve gerekse AB ülkeleri bu gösterilerin, Tayyip Erdoğan ve şürekasının
söylemlerinin tam aksine, “Barışçıl, demokratik hak talepleri” olduğunu
açıklamışlardı.
AKP İktidarının dış politikadaki tutarsız davranışları AKP’yi destekleyenlerin bile kendisinden uzaklaşmalarını sağlamıştır.
AKP İktidarı ve onun başı Tayyip
Erdoğan, artık iyice dengesini kaybetmiş, yanlış yapmaktan öteye geçmiştir.
Mısır’da Mursi’yi deviren askeri
darbenin arkasında, İsrail’in olduğunu bile ileri sürebilmiştir.
Bunun belgesi olarak da, 2011
yılında gizli olmayan bir panelde Fransız bir yazarın sorularını cevaplayan
İsrail Adalet Bakanı’nın “Demokrasi sadece sandık değildir” şeklinde tercüme
edilebilecek açıklamasının yer aldığı yazı gösterilmiştir.
Bu açıklamaya gelen tepkiler Türkiye’yi
çok rencide edicidir.
İsrailli yetkili “Yorum yapmaya
değmez” dedikten sonra, ABD ise
“Doğrulanmamış ve yanlış bilgiye dayanan bu saldırgan” nitelemesiyle güçlü bir şekilde kınamıştır.
Bu belki de diplomaside
kullanılabilecek en ağır eleştiri tarzıdır.
Dış politika tutarlı ve dengeli
olmayı gerektirir.
AKP’nin dış politikasını
şekillendirenler, Orta Doğu politikamızı, “Bölgemizdeki kendi halklarını
katleden despot rejimlerin sona ermesi,
oralarda insan haklarına saygılı demokratik rejimlerin kurulması olarak” gösteriyorlar.
Bu söylem ile takınılan tavır daha
baştan kendi içinde tutarsızdır.
Katar ve Suudi Arabistan, Esad’a
karşı Türkiye ile birlikte hareket ederken insan haklarına saygılı demokratik
rejimlerdi de, Mursi’nin devrilmesine karşı çıkınca mı demokrasi karşıtı
oldular. Bu ülkeler de demokrasinin “d” si ne zaman vardı da, demokrasi
mücadelenizde bunları yanınıza aldınız.
Uluslar arası Ceza Mahkemesince
soykırım suçundan, hakkında yakalama kararı çıkartılan Sudan’ın El-Beşir’i mi demokrat?
Bahreyn’deki despot yönetim Şii azınlığı katlederken sizin ilkeniz tatile
mi çıkmıştı.
Filistin’de laik Mahmut Abbas’a
karşı dinci Hamas’ı (ki şimdi Mısır konusunda o da sizi yalnız bıraktı) savunurken
hedefiniz demokrasimiydi?
Bazı ABD düşünce kuruluşları,
Türkiye’nin içine düşürüldüğü bu yalnızlığı pariah (parya diye okunur) haline
gelmişlik, yani başkaları tarafından dışlanmışlık olarak niteliyor.
Uygulanan dinci/mezhepçi dış
politika, Türkiye’yi sadece bölgede değil, dünya da da yalnızlığa itmiştir.
Bütün bu herkesin gözleri önünde
yaşananlar, Türk Dış politikasının Tayyip Erdoğan ve onun kifayetsiz muhteris
Dış İşleri Bakanı sayesinde tükendiğini göstermektedir