25 Ağustos 2013 Pazar

DIŞ POLİTİKADA YALNIZLIK


Türkiye’nin dış politikası 1923 den AKP iktidara gelinceye kadar, bulunduğu jeopolitiğin sınırlamalarının farkında olarak, buna uygun, ılımlı ve gerçekçidir.
Küçük Asya macerasından sonra bile “Megali İdea”yı Anadolu topraklarına gömdüğünü düşünen Türkiye, Yunanistan’la ilişkilerini dostluk temeline oturtmaya çalışmıştır.
O kadar ki, Atatürk  Yunanistan Başbakanı Venizelos tarafından Nobel Barış ödülüne aday gösterilmiştir.
Boğazlar rejimi ve Hatay sorunlarının çözümlerinde de maceracı bir yola hiç başvurulmamıştır.
“Yurtta sulh, cihanda sulh” ilkesini kendine prensip edinen Türkiye, uluslararası barış ve güvenlik çabalarının hemen hemen tümüne katılmıştır.
Yani kendisini yalnızlığa itecek tüm davranışlardan özenle sakınmıştır.
Sıfır sorun slagonuyla başlayan AKP iktidarının dış politika serüveni sonunda ülkeyi tüm komşularla ihtilaflı hale getirmiştir.
Yaşadığımız olaylara bir göz gezdirirsek, “Düveli muazzama” nın önünde,utanç verici bir biçimde,  onların dikte ettirdiği, Ermenistan Protokolü’ne rağmen Ermenistan sorunu çözülememiş bir durumda.
İran ile  yüz yıllardır devam eden sorunsuz komşuluk ilişkileri, Türkiye’nin bölgede mezhepçi bir anlayışla Müslüman Kardeşler Örgütü’ne verdiği destek nedeniyle iyice gerginleşmiş durumda.
Irak ile ilişkiler, buradaki iç çatışmalarda dinci mezhepçi anlayışla taraf tutulması nedeniyle son derece gergin ve sorunlu.
Suriye’deki iç savaşta, hükümet karşıtı güçlere maddi manevi destek  verilerek, rejimi devirme çabası nedeniyle,  zorlukla kurulmuş olan dostluk ilişkisi tamamıyla bozulmuş durumda
Yunanistan’la aramızda var olan Kıbrıs ve  Kıta sahanlığı sorunları uyutulmaya bırakılmış durumda.
12 Mayıs 2013 tarihinde yapılan Bulgaristan seçimlerinde, Türk kökenli Bulgar vatandaşlarının Partisi olan “Hak ve Özgürlükler Partisi”  karşısında, AKP iktidarı Bulgaristan’da  kurdurduğu “Hürriyet ve Şeref Halk Partisi” ni alenen, kamu görevlilerini  kullanarak desteklemiştir.
Bu bölünme Bulgaristan’da yaşayan Türk soydaşlarımızın elini zayıflatacağından Bulgar Hükümeti şimdilik buna sessiz kalmıştır.    
Çevremizde iyi ilişki içinde olduğumuz tek devlet kalmamıştır.
Mısırdaki iç çatışmalarda, olayı algılayamayan, Mursi’nin kendi dikta rejimini kurmak istemesi nedeniyle, halkın buna karşı isyan etmesinde, Mursi’den yana   taraf tutan Türkiye, Orta Doğu’nun en önemli siyasal aktörlerinden biriyle de ilişkilerini bozduğu gibi,özgürlük ve demokrasi mücadelesi yapan, Mısır halkının da düşmanlığını kazanmıştır.
Suudi Arabistan ve Katarla da Mısır  konusunda ters düşülmüştür.
Hamas’ın kontrolündeki Gazze’ye uygulanan ambargoyu delmeye çalışan ve bu nedenle de İsrail ile olan ilişkileri bozan da AKP hükümetidir.
Yani hükümet, kendi uyguladığı, derinliği olmayan, sığ ve tehlikeli dış politika tercihleriyle Türkiye’yi yalnızlığa mahkûm etmiştir.
Bu uygulanan, gerçekçi olmayan dış politika tercihleri Türkiye’yi sadece yalnızlığa itmemiş, aynı zamanda İsrail ve Amerika’nın da “şamar oğlanı” haline getirmiştir.
Son İsrail ve ABD açıklamaları bir ülke açısından tam bit utanç vesilesidir.
Başbakan’a hakaret edilmesi, Başbakan’ın şahsından ziyade, Türkiye’nin uluslararsı itibarına indirilmiş yeni ve ağır bir darbedir.
İşin ilginç bir diğer  yanı da,  Hükümet, Suriye’nin “Kimyasal silah” kullanıldığı yolundaki  ciddi bir kanıta dayanmayan iddialarını,  uluslararası alanda ve uluslararası camiadan önce   ortaya atmasına, Ana muhalefet partisi de  bayram ve yurt dışı tatillerinden dönememiş olmaları nedeniyle bir tepki vermemiştir.
Tatilleri bitince muhakak çok güçlü bir tepki vereceklerdir.
Bu arada Başbakan’ın danışmanı ülkenin sürüklendiği yalnızlığı, toparlamaya çalışırken bu kez de yanlış bir söylemle, bu durumu “ değerli yalnızlık” olarak nitelemiştir.
“Yalnızlık”, bir ülkenin bilinçli olarak kendisini yalnızlaştırması uygulamasıdır. Aynen ABD’nin Ünlü Monreo Doktrini sonrası Avrupa işleriyle ilgilenmemesi ve Avrupa işlerine karışmaması gibi, yani iradi bir durumdur.
Türkiye’nin içine düştüğü yalnızlık, kendi iradesi sonucu değil, kendi yanlış politikaları sonucudur.   

Bu yalnızlık ve ordunun,  özellikle de Türk Donanmasının içine düşürüldüğü durum Güney Kıbrıs Rum Kesimi ve İsrail tarafından fırsata çevrilmiş, uluslararsı deniz hukuku kuralları çiğnenerek, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi ve İsrail Doğu Akdeniz’de Türkiye’nin hak sahibi olduğu alanlarda petrol ve doğalgaz aramaya başlamışlardır.