2 Haziran 2020 Salı

ATATÜRK’Ü İÇTENLİKLE ANMAK




Belki sizlerde de dikkat ettiniz,geçtiğimiz  Cuma akşam Ekrem İmamoğlu Tele 1 TV Uğur Dündar'ın programındaydı. Hakkını teslim etmek lazım, ne zaman söz Atatürk'e gelse İmamoğlu'nun da gözleri parlıyor, İstanbul'da Atatürk'ü "yaşatmak" için neler yapacağını içtenlikle anlatıyor. Bu tavrı beni çok etkiliyor.
Konu bir ara, hava limanından Atatürk adının silinmesinden sonra, İstanbul'da hiçbir büyük eserde Atatürk'ün adının kalmadığına geldi. Programa katılan Yılmaz Özdil, bunun büyük bir eksiklik olduğuna değinerek, yeni hava limanına Atatürk isminin taşınabileceğinden söz etti. İmamoğlu da bunun tartışılması gerektiği mealinde bir cevap verdi.
Gerçekten, pistlerinin tahrip edilmesi, hastane yapılması ve hastaneye bir doktorun adının verileceğinin açıklanmasından sonra, İstanbul'da "Atatürk Havalimanı" havalimanı olmaktan çıktı ve dolayısıyla Atatürk adıyla anılan bir tesis kalmamış oldu. Bu durumda bence, şimdilik "İstanbul Havalimanı" olarak adlandırılan yeni havalimanına Atatürk adının taşınması için güçlü bir çağrı yapmanın tam zamanıdır. 
Böyle bir girişim, tahmin edilecek ismi vermek için uygun zamanlama kollayan iktidarı zora sokar. 
Ankara Palas üzerinde de ayrıca biraz durmak gerekiyor. 
Bilindiği üzere Ankara Palas birkaç yıl öncesine kadar Dışişleri Bakanlığı uhdesinde "Devlet Konuk Evi" olarak hizmet görmekteydi. Atatürk'ün isteği üzerine 1920'lerin sonlarında inşa edilmiş, o zamana göre çok çağdaş, bizzat Atatürk'ün modern şehir hayatından örnekler gösterdiği, yabancı konuklarını ağırladığı bir tesisti. Bu niteliği dolayısıyla, Atatürk ile özdeşleşmişti. 
Dışişleri Bakanlığı, bütün maddi imkansızlıklarına rağmen, Atatürk'ün hatırasına saygıda kusur etmemişti, Ankara Palas'ı yaşatmaya çalıştı. Palas'ın kabul alanlarındaki duvarları Atatürk'ün verdiği davetlere ilişkin fotoğraflarla süslendi. Atatürk'ün kullandığı ve ihtimamla korunan mobilya parçaları büyük salonun kordonla ayrılmış bir köşesinde muhafaza edilirdi.
Maalesef, Atatürk'ün aziz hatırasına yapılan hoyratça saldırılardan Ankara Palas da kurtulmadı. Dışişleri Bakanlığı bünyesinden alınıp "Külliye"ye devredildi. Bu yapılırken, birilerinin aklına, Atatürk'ün aziz hatırasına saygısızlık edilmemesi gerektiğini söylemek gelmedi. Palas'ın, bir süre dini toplantılar düzenlenmek için kullanıldığı duyuldu. Son olarak etrafı kalın örtülerle çevrilmiş durumdaydı. Örtünün arkasında Palas'a ne yapıldığı da hiç merak konusu olmadı. İnşallah arkasından bir görgüsüzlük anıtı çıkmaz.
Tıpkı, Ankara'da yine Atatürk ile özdeşleşmiş, Söğütözü bağ evinin, AOÇ Merkez Lokantası'nın ve aklımıza şimdi gelmeyen başka mekanların Atatürk'den koparılırken yine o birilerinin tepkisiz kalmaları gibi.
Adaylıklarından başlayarak, bir kısım partili tarafından kökten CHP’li değiller diye eleştirilen Yavaş ve İmamoğlu'nun Atatürk'ü içtenlikle anmaları çok duygulandırıcı oluyor doğrusu.
İktidarın anma günleri de sadece siyasi şova dönüşüyor. İstanbul’un fethini böyle göstermelik etkinliklerle kutlayacaklarına şehrin münasip bir noktasına örneğin kız kulesinin olduğu noktaya, Atatürk’ün arzusuna uygun bir Fatih anıtı yapabilirlerdi, ama bunu Atatürk’ün arzusu olduğu için yapmamışlardır Artık bu saten sonra   yapsa yapsa onu İmamoğlu yapar.
O Atatürk’ün hatırasına saygı duyduğu için bunu yapar. Nitekim ”Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk'ün bir vasiyetini yerine getirmek bizim için onurdur. Atamızın örnek bir tarihi lider olarak gördüğü Fatih Sultan Mehmet Han'ın heykelini şehrimize yakışır bir noktada ve şekilde hayata geçireceğiz.". demiştir.
Mansur Yavaş’da Atatürk Orman çiftliğinden kiraladığı tarım alanı üzerinde, Ankaralı çiftçiye dağıtmak üzere “yem tohumu” üretmeye başladı.
Atatürk’ü anmak böyle kalıcı iz bırakıcı davranışlarla olur. İki başkanında yaptıkları, yapacakları Atatürk’e gerçek saygının işaretleridir.
25 yıldan yıldan fazla AKP’li belediye başkanlarının böyle bir şeyi düşünmemelerinin sebebi bunların  Atatürk’ün arzusu olmasından yani Atatürk düşmanlığından kaynaklanıyor olmasıdır herhalde.