17 Nisan 2020 Cuma

ABDÜLLATİF ŞENER HAKLI MI ÇIKACAK.



Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar sözcü gazetesine verdiği demeçte Yunanistan'ın 16 adayı silahlandırarak uluslararası antlaşmaları hiçe saydığını, ama Türkiye'nin Ege'de bir oldubittiye izin vermeyeceğini" söylemiş.
 Hulusi Akar, 23 Ocak günü Aselsan'ı ziyareti sırasında yaptığı konuşmada da, Yunanistan'ın Ege'deki kara suları 6 mil iken, hava sahasının 10 mil olduğunu iddia ettiğini, uluslararası antlaşmalarla silahsızlandırılmış 23 adanın 16'sını ise silahlandırdığını hatırlatarak, "hiçbir şekilde hakkımızı çiğnetmeyiz... Bu konuda kararlıyız" demişdi.
Ege'de mülkiyeti uluslararası antlaşmalarla herhangi bir tarafa bırakılmamış 18 adacığın Yunanistan tarafından son yıllar içinde işgal edildiği haberlerine sade suya tirit açıklamalar dışında tepki vermeyen ve genel olarak çok uzun geçmişi olan (1960'lardan beri) Ege sorunlarına bugüne kadar fazla değinmeyen AKP'nin şimdi herhangi bir vesile yokken aniden Akar'ın ağzından yukarıdaki sert çıkışı yapması çok ilginç.
Ege adalarının statüleri Lozan ve 1947 Paris andlaşmaları ile şekillenmiştir.
Bu andlaşmalara göre Ege’de üç katagori ada vardır.
1. Boğazönü adaları Lozan'da askerden arındırılmış olmak kaydıyla, Bozcaada ve Gökçeada Türkiye'ye; Limni ve Semadirek  Yunanistan'a verilmiştir.
2. Kuzeydeki dört ada (Limni, Sisam, Sakız, İkerya) sadece asayişi sağlayacak kuvvet dışında yine askerden arındırılmış olmak kaydıyla  Lozan ile Yunanistan'a bırakılmış.
3. 12 ada tabir edilen ve 1812'den beri İtalya egemenliğinde olan adalar 1947 Paris Antlaşması ile Yine  asayiş güçleri dışında silahsızlandırmaları koşuluyla İtalya tarafından Yunanistan'a devredildi.
 Yunanistan'ın askersizleşmiş olması gereken adaları silahlandırması sorunu 1960'lardan beri var. Bu durum, iki ülke arasındaki esaslı sorunlardan birisi. Malum, Ege ordusu 1975'de Yunanistan'ın risk taşıyan bu tutumunun tehdide dönüşmesi nedeniyle  kurulmuştu.
Özetle Yunanistan, Boğazönü ve Kuzey Ege adalarının Lozan'a ek Boğazlar Sözleşmesi uyarınca silahsız hale getirildiğini, Montrö'nün Boğazların silahlandırılmasına izin vermiş olması nedeniyle, aynı hükmün Boğazönü ve Kuzey Ege adalarını da kapsayacağını iddia ediyor. Biz, Montrö'nün bu adaların silahlandırılabileceği gibi bir hüküm içermediğini savunuyoruz  Bozcaada ve Gökçeada'da asker bulundurmadığımız gibi.
12 Ada bakımından ise Yunanistan, Paris Andlaşmasına Türkiye taraf olmadığından herhangi bir hak ileri süremeyeceğini iddia ediyor. Biz ise, Paris Andlaşmasının, imzacı olmasalar da, bütün ilgili devletler için bir "statü" yarattığını ve bu ilgili devletler arasında Türkiye'nin de bulunduğunu savunuyoruz. 
"Statü" yaratan andlaşmalara en bilinen örnek, malum, Montrö Boğazlar sözleşmesidir. Çok az sayıda devlet tarafından imzalanmış olmasına rağmen, bütün devletler bakımından hüküm ifade eder. ABD örneğin, "imzacısı olmadığım sözleşme bizi bağlamaz" diyemez. Demiyor da nitekim.
Bence asıl üzerinde durulması gereken, 60 yıl geçmişe dayanan ve AKP tarafından tümüyle unutulmuş olan bu sorunun şimdilerde akla gelmiş olması. Bunun bir nedeni vardır kuşkusuz! Üstelik, aidiyeti uluslararası anlaşmalarla kimseye verilmemiş yüzlerce adacık/kayalıklardan 18'ini Yunanistan haksız olarak AKP'nin bakışları arasında işgal ederek üzerine askeri tahkimat yapmışken. Acaba AKP bu ağır kusurunu örtbas etmek için mi silahlandırılmış adalar konusunu gündeme taşıdı?
Bu çıkış ister istemez Abdüllatif Şener'in şu sözlerini akla getiriyor:
"....İktidardan inmemek Sayın Erdoğan'ın (1) numaralı hedefi. Ölene kadar mutlak surette iktidarda kalmak istiyor. Bunu gerçekleştirmek için de yapmayacağı hiçbir şey yok. Her şeyi yapar.....bildiğim bir şey var, seçimi kaybetmemek için ne yaparım diye düşünüyordur...." 
Türkiye'yi olağanüstü kurallarla yönetmenin ve nihayetinde seçimleri süresiz ertelemenin bahanesi olarak kullanılmak üzere bir dış sorun yaratmanın hazırlığı mı yapılıyor? Şener'in tahminleri doğru mu çıkıyor? İzlemekte yarar var.