6 Mart 2020 Cuma

SİYASETTE ÜSLUP



Kimse alınmasın ama Türk siyasi hayatında siyasi üslup hiç bu kadar bozulmamıştı. Geçmişte siyasi tartışmaların en sert ve yoğun olduğu dönemde, hiçbir lider, siyasetçi karşıtlarına “Lan”, “haysiyetsiz”, “şerefsiz”, “alçak”, “hain” demediler.
Hatta siyaset dilimize, karşıtlarına hitap ederken veya karşıtlarından söz ederken “Sayın” denmesi rahmetli Ecevit’in bir armağanıdır.
Tabii gerek Ecevit, gerekse siyasi rakipleri, Demirel, Türkeş ve Erbakan belli bir kültür ve eğitimden gelen, devleti ve devlet adabını bilen insanlardı.
Siyasi hayatımızda ilk partili Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan değildir. Celal Bayar da partili Cumhurbaşkanı idi, ama bir gün siyasi rakiplaeri hakkında “Lan”, “haysiyetsiz”, “şerefsiz”, “alçak”, “hain” gibi sıfatlar kullanmadı.
Bu hakaret içeren sözler maalesef AKP iktidarı ile siyaset dilimize egemen oldu ve bu özellikle de, iktidarın, bütün politikalarının duvara tosladığı dönemde yoğunlaştı. 
Partili Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan “Kılıçdaroğlu, Esed’in Suriye’de,İsrail’in Filistin’de hayata geçirmeye çalıştığı insansızlaştırma politikasına destek veren bir yerde durmakta. Türkiye’nin bu tarihi mücadelesini fitneyle iftirayla lekelemeye çalışan kim olursa olsun, haysiyetsizdir, şerefsizdir, alçaktır, haindir. Cumhurbaşkanlığı seçimi var yüreğin yetiyorsa çıkarsın meydana milletten yetki alabilirsen de söylediklerini yaparsın. Türkiye’nin bu tarihi mücadelesini fitneyle iftirayla lekelemeye çalışan kim olursa olsun, haysiyetsizdir, şerefsizdir, alçaktır, haindir” ifadelerini kullanmıştı.
Bu çirkin yakışıksız ifadeler partili Cumhurbaşkanı tarafından, partisinin genel başkanı sıfatıyla, partisinin olağan grup toplantısında, yirmi milyon civarında oy almış ana muhalefet partisi genel başkanına yönelik ağır hakaretlerdir.
Bu hırçınlığı anlamak mümkündür, Tayyip Erdoğan’ın yeni Osmanlıcılık hayali ile yürüttüğü Suriye politikası duvara toslamıştır.   Halbuki, Türkiye’nin Arap ülkeleriyle tarihi, sosyal, kültürel ilişkilerin geliştirilmesi ve fakat aralarındaki anlaşmazlıklara ve içişlerine karışmamak şeklindeki Türk devlet dış politikasına sıkı sıkıya bağlı kalması gerekirdi.
Bu duvara toslamışlık, partili Cumhurbaşkanı’nı hırçınlaştırmış, siyasi rakibine her türlü hakareti eder ve bundan medet umar duruma getirmiştir.
Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanına yönelik bu hakaret dolu sözlere, Kılıçdaroğlu’nun TBMM deki vekili olan CHP Grup Başkan vekili, aynı kelimelerle cevap verince Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı hemen soruşturma açmış, AKP’liler de TBMM gelir gelmez dokunulmazlığını kaldıracağız demişlerdir.
Durum yasama sorumsuzluğu kapsamındadır. CHP Grup Başkan Vekili bu konuşmayı Meclis çalışması sırasında yapmıştır. Konuşma tüm siyasi partilerin basın açıklamalarını yaptıkları, TMMM ana binası içinde bulunan bir mekânda yapmıştır.
CHP Grup başkan vekili, AKP milletvekillerinin yaptığı gibi,  diğer bir milletvekilini veya bir görevliyi dövmemiş, yaralamamış veya öldürmemiştir.
Söylenen sözler, partili Cumhurbaşkanına cevap niteliğinde bir düşünce açıklamasıdır. Yani Niteliği itibariyle mutlak olan yasama sorumsuzluğu kapsamındadır.
Bu nedenle Ankara Cumhuriyet Başsavcısı aldığı emir gereği ama yanlış yapmıştır.
Ceza Kanunumuzun 129. Maddesinin 3. Fıkrası uyarınca ceza verilmesine yer olmayacak bir hususta harekete geçmesi yanlış olmuştur.
Şahsi görüşüm, CHP Grup Başkanvekiline uygulanabilecek tek yaptırım olsa olsa, bana göre o da mümkün değil ama parlamento hukuku bakımından disiplin suçu teşkil edebilir.
Şimdi artık düşünülmesi gereken, Türk siyasi hayatının nasıl bu kadar seviye kaybettiği, nasıl bu hale geldiğidir.