8 Ocak 2016 Cuma

KÖŞEYE SIKIŞAN DIŞ POLİTİKANIN İFLASI


AKP’nin, daha doğru bir ifadeyle Tayyip Erdoğan’ın bugüne kadar uyguladığı “mezhepçi” dış politikaları Türkiye’nin hareket alanını giderek iyice daraltı.
Suudi Arabistan ve İran şimdiye kadar özellikle Suriye ve Yemen’de yürütülen mezhepsel savaşta aracılar vasıtasıyla karşı karşıya gelmekte idiler. Suudi Arabistan’da bir Şii din adamının idam edilmesi, iki ülkeyi bu defa bir mezhepsel ihtilafın doğrudan tarafı haline getirdi. İki ülke arasındaki diplomatik ilişkiler kesildi. İran ile diplomatik ilişkilerine son veren başka ülkeler de oldu.
Suudi Arabistan içeride zor durumda. Dünya petrol fiyatlarındaki sert düşüş ekonomisini zorluyor. Zorunlu büyük zamlar halk arasında hoşnutsuzluk yarattı. Daha önemlisi, Suudi hanedanı mensupları arasındaki iktidar çatışmaları da sistemi zorluyor. O nedenle, dikkati dış düşmana yöneltmek için yönetimin İran ile krizi isteyerek ve bilerek çıkarttığı görülüyor. Bir Şii din adamının sadece düşüncelerinden ötürü idamı başka şekilde izah edilemez.
Diplomatik kaynaklar ve bölgenin uzmanları, bu ihtilafın bir sıcak çatışmaya dönüşmesine ihtimal vermiyorlar. Ancak buna rağmen ihtilaf, bölge ülkelerini saf belirlemeye zorluyor.
Krizin patlamasının üstünden iki gün geçtikten sonra AKP hükümet sözcüsü Kurtulmuş, suya sabuna pek dokunmayan ve denge bulmaya çalışan bir açıklama ile “kurtulmaya” çalıştı. Türkiye’nin ilke olarak idamlara karşı olduğunu, İran’daki Suudi temsilcilerine yapılan saldırıları da kabul edilemez bulduğunu söyledi.  
Kendisini bölgedeki aracılı mezhepsel çatışmaların Sünni tarafında konumlandırmış olan AKP hükümeti, safını bu defa kesin olarak açıklaması için,  yeni “müttefikimiz” Suudi Arabistan tarafından baskı altına alınacak.
Bölgesel dış politikasını adeta Suudi Arabistan’ın güdümüne bırakmış olan AKP hükümeti, bu baskıdan sıyrılamayacak ve Suudi Arabistan’ın kendi iç sorunlarını örtmek için kışkırttığı uluslararası krizin tarafı olmaya zorlanacak.
 AKP hükümetinin bu mezhep eksenli politikaları bölgede Suudi Arabistan ve Katar’dan başka dost bırakmadı. Suriye sorununda bu iki ülke ile birlikte hareket ediliyor.
Suudi Arabistan’ın öncülüğünde kurulan “İslam ittifakı”na sorgusuz sualsiz katıldık.
Ekonomi önemli ölçüde bu iki ülkeden çeşitli yollarla gelen sıcak para ile döndürülüyor. Hal böyle iken, AKP baskıya nasıl direnecek?
Nitekim, Dışişleri Bakanlığı 5 Ocak sabahı bir açıklama yaptı. Açıklamada, İran’daki Suudi diplomatik ve konsüler temsilciliklerine yapılan saldırılardan endişe duyulduğunu vurguladı ve bu temsilciliklerin güvenliğini sağlamakla yükümlü olduğunu İran’a hatırlatıldı.
 Açıklamada idamlardan ise hiç söz etmedi, hâlbuki idamların infazından bir gün evvel Tayyip Erdoğan  oradaydı.
Oysa, özellikle nükleer anlaşmadan sonra, Türkiye’nin uzun erimli ekonomik ve enerji çıkarları İran ile iyi ilişkiler geliştirmesini gerektiriyor. Maalesef, mezhepçi takıntılar Türk dış politikasındaki bütün esnekliği ortadan kaldırdı ve köşeye sıkıştırdı.
AKP yöneticileri aşağılanmaya çalışılan “monşer” dış politikasında bu esneklik vardı. Zira, o politika, Atatürk'ün zamanın efsane dışişleri müsteşarı, gizli dışişleri bakanı Menemencioğlu'na yaptığı "komşularınızın iç işlerine karışmayın" tavsiyesine uygundu ve doğruluğu on yılların deneyimiyle kanıtlanmıştı.