1 Kasım seçimleri sonucunda, Türkiye
Cumhuriyeti’nin kurucu felsefesinden vaz geçilip, Sevr’i hayata geçirme yolunda
ilerlemesine sessiz kalacak bir Meclis tablosu ortaya çıktı.
AKP’nin daha doğrusu Tayyip Erdoğan’ın
Başkanlık sistemine geçilmesi birinci
önceliğidir, bu yolda HDP’ye vermeyeceği
taviz yoktur.
Başkanlık için ise HDP’nin “Ver Özerkliği Al
Başkanlığı" diyeceği gün gibi aşikârdır.
Zira, 7 Haziran seçimlerinden önce “Seni
Başkan Yaptırmayacağız” sözünü slogan haline getiren HDP, bu söyleminden döndü
ve başkanlık da tartışılabilinir demeye
başladı.
Aslında
AKP ve HDP’nin milletvekili sayıları Anayasayı referandumsuz
değiştirmeye yeterli.
Ama oyunun planlayıcıları, Türkiye’nin dinci
faşizm ile bölünme arasına sıkıştığında, buna oluşacak toplumsal tepkiyi bir
nebze olsun azaltabilmek için, oyunun içinde CHP’nin muhakkak yer alması
gerektiğine inanıyorlardı; bu nedenle kaset
operasyonu yapıldı, buna uygun kadrolar da işbaşına getirildi.
Bu kadro tarafından, CHP’nin seçim bildirgesinde, Türkiye’nin iç
sorunları hakkında, ülke bütünlüğü açısından çok tehlikeli, CHP’nin
kuruluş felsefesi ile çelişen, ama AKP ve HDP’nin işine gelecek, ayrıştırıcı
önerilere yer verildi.
Necip Türk basını tarafından bu tehlikeli
söylemler ya görülemedi ya da bilerek ve isteyerek görmezden gelinerek, emekliye
işçiye para vaadleri ön plana
çıkartıldı.
Seçim bildirgesinde:
a)
“Eşit vatandaşlık”
temelinde yeni bir anayasa” dan söz edilerek HDP ile aynı şeyler
söyleniyordu.
b)
“Anadili Türkçe
olmayan yurttaşlarımızın kamu hizmetlerinden eksiksiz olarak yararlanabilmesini
sağlayacağız” denerek,.“Ben
Arnavutça, Lazca,vb gibi hastane veya tapu/kadastro veya eğitim hizmeti almak
istiyorum diyen vatandaşın bu talebi karşılanacaktır, deniyordu.
Bu söylem Türk Ulusu’nun
bir parçası olmuş çok çeşitli etnik kökenden gelen vatandaşlarımızı kışkırtmak
ve huzursuz etme çabasıdır. Böylece bölücüler aynı yöndeki taleplerinde yalnız bırakılmamış
olacaklardır.
c)
Seçimlerde ve
siyasette dil yasaklarını sona
erdireceğiz, denerek,
ülkenin getirilmek istendiği nokta TBMM
de bile Milletvekilleri istedikleri dilde konuşabilecek, yani çok dilli hayata
geçileceği ilan edilmektedir. Yani yemin merasiminde yaşanan rezalet
olağanlaştırılacaktır.
d)
Yurttaşların
anadilin öğretimi hakkından yararlanabilmesi için gerekli alt yapıyı, kamu
desteği ile oluşturacağız. denerek, dil birliğinin bozulması vatandaşın verdiği
vergilerle yani kamunun parasıyla sağlanacaktır.
e)
Yerel Yönetimlerin
İdari ve Mali özerkliklerini sınırlayan düzenlemeleri kaldıracağız, denmiştir.Bu Avrupa
Konseyi Yerel Yönetimler Özerklik Şartı’nda kabul etmediğimiz hükümlere konan
çekincelerin kaldırılacağının utangaç söylemidir.
Bölücülerde de aynı şeyleri söylüyor.
f)
İdari sistemimizde
yerinden yönetim ilkesini hayata geçireceğiz, deniyor. Bu,
yukarıdaki maddeyle beraber okunduğunda “Tam özerklik” kast edilmektedir.
Bütün bu bölünme
yolunu açmak ve eşit vatandaşlık kavramını pekiştirmek üzere, bildirgede bir de
“Kürt Yurttaşlarımız” tanımı var.
Bu hukuksal bir
kavram olan vatandaşlığı etnik kökenlere göre tarif eden, ülkenin bölünmesi
yolunda ki en önemli kilometre taşını hayata geçirme arzusudur.
Bunun bir adım
sonrası, bu ülkede yaşayan, Laz, Çerkez, Arnavut, Abazaların kolektif haklar ve ayrıcalıklar peşinde
koşmaya başlanarak, ülkenin bütünlüğü korunamaz hale gelecektir.
Böylelikle,
Cumhuriyetin yıkım ihalesi, onu kuran parti tarafından üstlenilmiş olacaktır.
Okuma alışkanlığı
düşük olan ülkemizde, iki yüz otuz sayfalık seçim bildirgesi daima böyle
tehlikeli niyetleri saklamak için yapılır.
AKP, ve HDP’den
sonra CHP’de bu hale geldiğine göre,
artık parlamento dışı demokratik muhalefeti hayata ve harekete geçirmek
kaçınılmaz olmuştur.
Kırmadan, dökmeden,
yasal haklarımızı kullanarak bu ülkenin bölünmesine izin vermeyeceğimizi haykırmak
zorundayız. Bunu yapmazsak yarın çok geç
olacak.