Bir ülkeyi bitirmek,
çökertmek istiyorsan önce eğitimi çökerteceksin, aynen Türkiye’de yapıldığı
gibi.
Önce köy
enstitülerini kapattılar.
Niye, çünkü eğitimli
köy çocuğu birinci sınıf demokrasi demek.
Soracak, sorgulayacak
hakkını bizzat kendisi arayacak. Ağa’ya bey’e muhtaç ve bağımlı olmayacak.
Bununla da
yetinmediler, köyden öğretmeni çıkartmak için, taşımalı eğitime geçtiler.
Akşam köy kahvesinin
tek egemeni, akil adamı “imam” kalsın diye.
Kentlinin eğitimi
düzgün müydü?
Ne gezer.
Daha ilk okul
sıralarından itibaren çocukları yarış atı gibi, sınav sınav dolaştırdık.
Çocuk
sorgulayamıyormuş, düşünemiyormuş, onlar hiç önemli değil. Zaten düşünen
sorgulayan insan, zararlı, kötü düşüncelere kapılabilir.
Ya yüksek tahsil, o da
ilk ve orta öğretimin aynası. Alta ne veriyorsan yukarı da onun devamını
yapıyorsun.
Genç en basit
muhakemeyi yapamıyor. Ama aşağıdaki şıklardan hangisi doğru diye sorarsan, onu
anında cevaplıyor.
Genel kültür, yok
canım ona ne lüzum var.
Üniversiteye giriş
sınavını kazanıyor ya, yeter de artar bile.
Üniversite eğitimi,
yüksek lise haline gelmiş. Ne gam.
Bu anlattıklarımın
hiçbirisi abartı değil, aynıyla vaki.
Evlenme
programlarından vakit bulup arada bir nadir olarak yayınlan “bilgi” ölçen
yarışma programlarına, ya da eline mikrofon alıp sokağa çıkan muhabirlerin
sordukları sorulara aldıkları cevaplara bakarsanız, durumun vahimden de öte
olduğunu görürsünüz.
Örneğin, sokak
röportajında üniversite öğrencisine sorulan “İsmet Paşa asker kaçağıymış ne
diyorsunuz” sorusuna verilen cevap, “Çok ayıp etmiş, siyasetçi askerden kaçar
mı, kaçmamAsı lazım.”
Daha birkaç ay evvel
sorulan bir başka soru, “Geçenlerde İsmet Paşa partisinden istifa etmiş” cevap “Duymadım ama üzüldüm”
Bu örnekleri
gençliğin muhkeme yeteneğinin ne hale getirildiğini göstermek için yazdım.
Elbette, sayıları az
da olsa bunun tam zıttı bir gençlik de var.
Ama geneli maalesef
eğitim sisteminin yarattığı, düşünmeyen sorgulamayan bir gençlik.
Eğer düşünebilseydi,
sorgulayabilseydi, bugün yaşadıklarımız yaşar mıydık?
İstenen bu idi, başarılı oldular.
Düşünmediği,
sorgulamadığı gibi, tüketim ekonomisinin gereği tek tanrısı para olan bir kuşak
yarattık.
Bir kişiyi tarif
ederken, iyi adam, kültürlü adam dan ziyade, şu kadar milyon dolarlık adam
dendiğini duyarsınız.
Bir toplum
düşünebiliyor musunuz, namuslu, dürüst insan olmak bir üstün vasıf haline
gelmiş.
Eğer böyle bir insan
var da çevremizde, bunu tanıtmak istersek, ağzımızı doldura doldura “Çok
namuslu” adam deriz.
Ama bunda gençliğin
kusuru yok, hafızanızı biraz zorlayın, 12 Eylül döneminde bir gazete reklam
yapıyordu, dan dan davul çaldırıp “Köşeyi dön” diye, mühim olan köşeyi dönmek,
nasıl döndüğün, dünde bugünde kimsenin
umurunda değil.
Bir ülkede evlilik
programları, beğenirlilik rekorları kırıyorsa, bu muhteşem eğitim düzenimizin
sonucudur.
Ülkedeki gazete
tirajları ile kitap satış rakamlarına bakın ne hallere geldik.
Nüfusu yetmiş milyonu
aşmış bir ülkede toplam gazete okuru sayısı, bir gazeteyi dört kişinin okuduğu
hesabıyla on milyon civarında ise, en çok satan kitap, bir milyon sattığı zaman
haber değeri oluyorsa, sözün bittiği yerdeyiz.
Dört, beş büyük ilin
dışında çok az ilde ilçede, kitapçı kaldı biliyor muyuz, eskiden var olanlarda,
tümden kırtasiyeci oldular.
Bütün bu noktaya
gelmemiz, istendi ve bunda da başarılı oldular.
Bunda başarılı olamasalardı,
siyaset kurumu bu kadar yozlaşır mıydı.
Elinizi vicdanıza
koyun, böyle bir toplum yaratılmasaydı, Tayyip Erdoğan veya benzerleri, bu
ülkede bu makamlara gelebilirler miydi?
Elbette gelemezlerdi?
O zaman, önce eğitimi
bilinçli olarak çökerttiklerini görüp anlayıp bu ülkede eğitim reformu yapıp,
düşünen, sorgulayan ve tartışan yurttaşlar yaratmak zorundayız.
Bunun için önce
çocuklarımızı, yani geleceğimizi şekillendiren öğretmeni en iyi şekilde
eğiteceğiz.