21 Eylül 2014 Pazar

STRATEJİK ORTAK

Tayyip Erdoğan iktidarından beri Türkiye itilse kakılsa, hatta zaman zaman, beyzbol sopası, ayakkabının tabanı gösterilerek istiskal edilse (aşağılansa) bile,” biz Amerika Birleşik Devletleri’nin stratejik ortağıyız” diye ortaya çıkarlar, bunu bir prestij göstergesi olarak kullanırlar.
Oysa, Amerika  çeşitli alanlarda stratejik çıkarların örtüştüğünden söz etmekle beraber, “stratejik ortaklık” tanımını kullanmaz, daha ziyade en son da Başkan Obama’nın kullandığı model ortaklık tanımını kullanır.
Amerika Birleşik Devletleri’nin iki tane gerçek stratejik ortağı vardır. Bunlardan biri İngiltere diğeri ise İsrail’dir.
Amerika-İngiltere Stratejik ortaklığı   Ortadoğu petrolleri üzerinde Amerikan-İngiliz uzlaşması ile başlamıştır.
Diğeri hiç tartışmasız kurulduğu andan itibaren İsrail’dir.
Türkiye, ABD’nin NATO ittifakı içindeki müttefikidir. O kadar.
Amerikan-İngiliz Stratejik ortaklığı dün oluşmuş bir durum değildir.
Daha Lozan Anlaşmasının görüşmeleri devam ederken Mezopotamya petrollerinin %40’ına  sahip olan Musul Türkiye sınırları içinde  bırakılmaması için Amerika Birleşik Devletleri, İngiltere ve Fransa  tarafından büyük çaba sarf edilmiş ve bunda da başarılı olunmuştur.
Amerika ve İngiltere’nin bu bölgede egemenlik kurma istemelerinin sebebi, Irak’ın, Suudi Arabistan’dan sonra dünyanın en büyük petrol ve yine dünya doğal gaz rezervlerinin %30’una sahip ülke olmasıdır.
Bir noktaya işaret etmekte fayda var, İster İŞİD  ister IS (İslam Devleti) deyin, bu çete Petrol bölgelerine, yani Musul’a gelinceye kadar Amerika’nın umurunda değil idi, ne zaman ki petrol yatakları tehlikeye girdi, Amerika İŞİD terörün lanetlenmesi, bu terör örgütüne karşı mücadele edilmesi gerektiğine karar verdi.
Halbuki yıllarca Kuzey Irak’tan Türkiye’ye terör ihraç edilirken, Türkiye’nin uluslararası hukuktan kaynaklanan sıcak takip hakkını kullanmasını, yaklaşma yolları üstünde bir tampon bölge kurmasına hep karşı çıkmıştı.
ABD, Türkiye’ye karşı tam bir çifte Standard uyguluyor olmasına rağmen, gırtlağa kadar dış borç batağında, muhalefeti etkisizleştirilmiş olan Türkiye buna sessiz kalmaktadır.
Irak,  demokrasi getiriyoruz diye 2003 yılında Amerika ve İngiltere tarafından işgal edildi ve  fiilen üçe bölünerek Kuzey Irak’ta kendilerine bağlı  bir Kürt devleti kurduruldu.
Şimdi aynı senaryonun değişik bir biçimi Suriye’de sahneye konuyor.
Irak operasyonu bitirildikten sonra, bir anda Esad yönetiminin kıyıcı olduğunu anladılar ve insan haklarını koruma adına, Suriye’ye demokrasi getireceğiz kisvesi altında, bir Federe Kürt Devleti kurdurma çabasına girdiler.
Türkiye’nin askeri güçle içinde yer alacağı, derinliği ve genişliği henüz bilinmeyen bir tampon bölgeden bahis ediliyor.
Bu Birleşmiş Milletler kararı olmadan mümkün olmadığı gibi, PKK’nın  bu fikre karşı olduğu, Karayılan’ın çok yakın bir dönemde söylediği “Türkler tampon bölgede asker bulundurursa, açılım ortadan kalkar” sözüyle de dile getirilmişti.
Kürtlerin istediği aynen Irak’ta olduğu gibi Peşmerge ve PKK’nın silahlandırılarak o koridoru, Türkiye dışındaki koalisyon ülkeleri ile kurması.
Bilindiği gibi PKK’nın Suriye Kanadını teşkil eden PYD ABD Hukukuna göre terör örgütü olmadığı gibi ve onlardan destek de görüyorlar.
ABD’nin Türkiye’den istediği sadece sınır güvenliğinin sağlanması, yani PYD ve PKK ile savaşan İŞİD veya diğer İslami örgütlerin desteklerinin kesilmesi.
Bu sağlandıktan ve bölgeden İŞİD ve diğer İslami örgütlerin temizlenmesinden sonra Kuzey Suriye’de de Kuzey Irak’takine benzer bir Özerk Kürdistan kurulacak.
Türkiye’deki gelişmelerde göz önüne alındığında, dört parçanın üçü bir araya getirilecek, ondan sonra dördüncü parça olan İran’a sıra gelecek.
Böylelikle Musul petrol ve doğal gazı kurdurulacak bir Federe Kürt devleti üzerinden Akdeniz’e taşınacak.
Yani “stratejik ortağın” katkılarıyla Kürt koridoru açılacak.