22 Mayıs 2017 Pazartesi

ZORLAYICI SIYASET ANLAYIŞI



Hukuku, demokratik ilkeleri ve anayasayı açıkça çiğneyerek yıllardır "baskıcı siyaset" yürüten bir iktidara karşı muhalefetin, şimdiye kadar olduğu gibi, sıradan usullerle siyaset yaparak başarı kazanması mümkün olamaz.
Baskıcı siyasetin ortadaki unsurlarını saymaya gerek yok. 
"Sıradan usullerin” ne olduğu ise, Cumhuriyet Halk Partisi’nin şimdiye kadar yaptıklarına bakarak görülebilir ve siyaseti TBMM'ne hapsetmek olarak özetlenebilir. Genel Kurul ve grup konuşmaları, yazılı sorular, basın toplantıları vb. yöntemlerin hemen hiçbir etkinliğinin olmadığı gibi, kamuoyunda da bir karşılığının bulunmadığını geçtiğimiz yıllarda net olarak gördük. Esasen, iktidarın en güçlü olduğu zemin TBMM..
Mevcut siyaset tarzı ile CHP, hiçbir seçimde başarılı olamadığı gibi, AKP'nin içeride ve dışarıda herhangi bir olumsuz politikasına da 1 Mart tezkeresi hariç engel olamadı. 
O halde, başarı için CHP'nin, halkta karşılık bulacak, kitlelerde heyecan yaratacak, meşru toplumsal muhalefeti harekete geçirecek başka bir siyaset tarzı benimsemesi gerekiyor. CHP'nin mevcut yönetimi bunu yapar mı? Yapabilir mi? Cevabım kesin olarak, hayır!
Referandum sonrası CHP, önümüzdeki dönemin stratejisini belirlemek için, merkez kurullarını, belediye ve il başkanlarını topladı. Toplantılardan "TBMM'de sert muhalefet" kararı çıktığı bildirildi. Yani, eski tas, eski hamam. Kıpırdamaya niyetleri yok!
Oysa, AKP iktidarının  baskıcı siyasetine karşı Cumhuriyet Halk Partisinin -elbette demokratik kurallar ve meşruiyet içinde kalarak- “zorlayıcı siyaset” tarzı geliştirmesi gerekiyor. 
Bu kavram, yani zorlayıcı siyaset, uluslararası ilişkilerde mevcut olan “zorlayıcı diplomasi (coersive diplomacy) kavramından yola çıkarak bulunmuş bir kavramdır.
Zorlayıcı diplomasi, rakibin girişmesi olası bir eylemi daha başlanmadan önlemeyi; silah kullanmadan, başlamış veya sona ermiş bir eylemi de durdurmayı veya geri aldırmayı amaçlayan girişimlere deniliyor. Konumuz değil; ama, araçları,  ültimatom, siyasal ve askeri baskı gibi..
Oradan yola çıkılarak, "zorlayıcı siyaset" de meşruiyet sınırını geçmeden; ama, o sınırı zorlayarak, “birileri ne der” kompleksinden kurtularak politik rakibi baskı altına alacak yöntemler olarak tarif edilebilir.
En basiti Sözcü Gazetesine uygulanan haksız, hukuksuz baskı karşısında yazarlarının ortaya koydukları tavır ve   halkın büyük çoğunluğunun birden fazla sözcü gazetesi alarak gösterdiği tepki gibi.
Cumhuriyet Halk Partisi Yönetimi, Halk partili Belediyelere her gün muhalefet yapan gazetelerden 500.000.- adet aldırıp kahvelere üniversite kantinlerine, yoksul semtlere dağıtma talimatı verebilir.
Son yıllarda yapılan bütün seçimlerin meşru, adil ve demokratik olmayan koşullarda yürütüldüğünü bütün dünya gördü, yazdı. Cumhuriyet Halk Partililer de hep bu durumdan şikayet ettik. Ama bir şeyi gözden kaçırdık sokaktaki insanların şikayet etme hakları olabilir de, Cumhuriyet Halk Partisi yönetiminin  olamaz. Cumhuriyet Halk Partisi yönetiminden  beklenen, bu koşulları ortadan kaldıracak siyaseti üretmektir.
Pasif direnişler organize edilebilinir. İnsanlar kırmadan dökmeden meydanlarda toplanmaya çağrılabilinir.  Unutmayalım ki “Duran Adam” eylemi hem Türkiye’de ve hem de dünyada çok dikkat çekmişti.
Nitekim, Doğu Avrupa'da komünizme son darbeyi Prag'ın, Varşova'nın, Leipzig'in meydanlarında  haftalarca sessizce toplanarak direnen yüzbinler vurdu
Türkiye de denenmiş ve başarılı olmuş “Devamlı aydınlık için bir dakika karanlık eylemi”  gibi, “Cumhuriyet Mitingleri” hukuka aykırı bir tarafı olmayan toplumsal eylemlerdi.
Bu ve benzeri, hukuka ve kamu düzenine aykırı olmayan etkin   pasif direniş yöntemleri bulunabilir.
Tabii bunları bulup hayata geçirmek Cumhuriyet Halk Partisi yönetimlerinin görevidir.



.