Mecliste temsil edilen partilerin hepsi
değişik gerekçelerle Türkiye’nin yeni bir anayasaya ihtiyacı olduğunu
söylüyorlar.
AKP
ve PKK’nın siyasal uzantısı olan HDP’nin niçin bir yeni Anayasa
istedikleri
net bir şekilde anlaşılıyor.
AKP, daha doğru bir söylemle Tayyip Erdoğan,
açıkça kendisini tek adam haline getirecek Türk tipi Başkanlık sistemini
savunuyor; müritlerinden oluşan AKP’de buna tartışmasız destek veriyor.
PKK’nın siyasal uzantısı HDP ise, Sevr’i
hayata geçirecek özerkliği savunan, ulus devleti inkâr eden bir anayasa
istiyor.
CHP ve MHP’nin anayasanın hangi maddesini,
nasıl ve ne gerekçeyle değiştirmek istediklerini bugüne kadar öğrenebilmiş
değiliz. Aslında onların gayesi de, bu gereksiz anayasa tartışmaları sırasında,
kendi kötü yönetiliyor olma sorunlarını unutturmak.
Her ne kadar CHP’nin seçim bildirgesinde,
aslında inandıklarından değil, Dünya görüşü olarak HDP’ye yakın bazı parti
yöneticilerinin “O bölgeden ancak bunları söyleyerek oy alırız” aldatmacasına
kanarak söyledikleri bir şeyler var ama, onların da Anayasanın hangi maddesinin
hangi gerekçeyle değiştirilmesini istedikleri net değil.
Geçtiğimiz Cumartesi günü, Kılıçdaroğlu,
“BİRİNCİ SINIF DEMOKRASİ İSTİYORUZ” diye dillendirdiği, 16 maddeden oluşan bir
çağrı yaptı.
Bunlardan üç tanesi, yargı bağımsızlığı,
üniversite özerkliği ve “Organ Mahkemeleri” hakikaten anaysa değişikliğine
ihtiyaç gösteriyor. Diğerleri zaten bugünkü Anayasa da güvence altına alınmış
konular.
Millet vekillerini millet seçsin, Anayasa
değil siyasi partiler kanunu sorunu, yüzde on baraj, seçim kanunu sorunu,
toplumsal barış, demokrasi anlayışının sorunu, Ortadoğu Bataklığından çıkmak,
yasal bir sorun değil dış politika tercihi, Bunların hiç birisi Anayasada düzenlenmediği
için sorun olarak önümüze çıkıyor değiller.
Siyasetçilerin demokrasiyi içlerine
sindirememeleri nedeniyle yaşanan olumsuzluklar.
Birinci sınıf demokrasi isteyen
Kılıçdaroğlu’nun taleplerinin on üç tanesinin bir Anayasa değişikliği
gerektirmediği açık.
“Organ Mahkemesi”, denen husus da, hepsinde
de değil, daha çok federal devletlerde bulunan bir mahkeme.
Eğer Y-CHP yöneticilerinin kafasında
Türkiye’yi federatif yapıya götürme düşüncesi varsa elbette o ayrı bir konu.
Bu Mahkeme, kuvvetler arasında, yani, yasama, yürütme ve yargı organları, ya da
federe devletler ile federasyon arasında bir sorun çıkarsa bunu çözmesi için
düşünülen bir mahkemedir.
Türkiye’de bugüne kadar sadece bir kez,
Sayın Ahmet Necdet Sezer’in Kanun
gücünde bir kararnameyi imzalamaması üzerine böyle bir sorun ortaya
çıkmıştır.
O dönemde anayasacılar ikiye ayrılmış, bir
grup anayasacı imzalamama yetkisi var derken, bir kısım anayasacı da, imzalar
sonra Anayasa Mahkemesi’ne götürür şeklinde tartışmışlardı.
Ben onun dışında, herhangi bir zamanda, ülkede
kuvvetler arasında ciddi bir tartışma yaşandığını hatırlamıyorum.
İleri de bu tür ihtilaflar çıkarsa diye
Anayasa Mahkemesi yasasında yapılacak bir değişiklikle, bu görev Anayasa
Mahkemesine verilebilinir. Bu nedenle böyle özel bir mahkeme önerisi, sırf yeni
bir şey söylüyor olmak için söylenmiş bir laftan ileri gitmez.
Birinci sınıf demokrasiyi tesis etmenin
yolu, devleti yönetenlerin demokrasiyi içlerine sindirebilmelerinden geçer;
birinci sınıf demokrasi kurabilmek için tümden yeni bir anayasaya ihtiyaç
yoktur. İngiltere’nin Anayasası bile yoktur, ama demokrasisi birinci sınıftır.