2 Ekim 2015 Cuma

SABIK BAŞBAKANLAR ŞEREFLERİYLE YAŞARLAR.


Bu başlıklı bana ait değil, rahmetli Metin Toker'e ait. 19 Ekim 1957 tarihinde Akis Dergisi'ndeki yazının başlığı.
Bu yazıyı okuyunca tarih tekerrürden ibarettir söyleminin maalesef doğru olduğu kanaatimiz güçleniyor.
Aslında tarihten ders alınsaydı elbette tarih tekerrür etmezdi. Yaşadıklarımız maalesef tarihten ders alınmadığını  ortaya koyuyor.
Rahmetli Toker yazısının başında demokratik rejim liderleriyle totaliter liderlerin sonları arasındaki farkı ortaya koyuyor.
Yazı "Demokratik rejimlerin, iş başında bulunanlar bakımından, totaliter rejimlere nazaran bir faydası vardır. Gerçi demokratik rejimlerde iş başına geçmek de, iş başında kalmak da daha zordur. İnsanda daha fazla kabiliyet, daha fazla meziyet ister; ama iktidardan ayrılanlar iktidara tekrar gelmek imkanı daima muhafaza ederler. Totaliter rejimlerde iktidardan ayrılmak yoktur; iktidardan düşülür. Bir kere düşüldü mü sabık diktatörü bekleyen ya ölüm ya en hafifinden sürgündür. Onun içindir ki öyle rejimlerin başında bulunanlar mevkilerinden sureti kat iyede ayrılmak istemezler....." diye başlamış.
Elbette bu yazımızın muhatabı rüştünü ispat edememiş, kimsenin kendisini başbakan olarak görmediği sadece basit bir  işgüder olarak kabul ettiği Ahmet Davutoğlu değildir.
Bugünkü iktidarı Tayyip Erdoğan temsil etmektedir.
2011 den bu tarafa, halk desteği anlamında  erime sürecine giren Tayyip Erdoğan ve AKP iktidarı iktidardan gitmemek için ellerinden geleni yapıyorlar.
Bu ülke çok şeyler yaşadı, tarihten husumet çıkartmayalım diye bazı şeyleri yazıp söylemek istemiyoruz.
Burada yazmadıklarımızın benzerleri şimdi, AKP iktidarı döneminde  yapılıyor,sokak serserilerine gazete idarehaneleri bastırılıyor, gazeteci dövdürülüyor ve böylelikle herkesin korkup sineceği zannediliyor.
Bunun bir adım sonrası siyasetçilere şiddet uygulamaya  başlamaktır.
Havuz medyası sayesinde yazılan, çizilen ve  söylenen her şeye insanların inanacağını düşünmek, insanın akli melekelerinde yorgunluk işaretidir.
Ne söylenirse  söylensin, kimi nasıl düşman gösterilip mağdur oynanırsa oynansın, bu ülke Hitler Almanya'sı olmadığı gibi, iktidarın propagandistleri de Goebels kadar başarılı olamaz, zira bugün Türkiye de farklı sesler var.
 İnsanlar, havuz medyasının emir komuta zinciri içinde aynı başlıkla çıkan farklı gazetelerine, Tayyip Bey'in olağan muhtarlar toplantısında kendinden başka kimsenin bilmediği, tanığı olmayan hikayelerine   artık inanmıyor.
İnsanlar artık hedef gösterilmekten, şiddete maruz kalmaktan korkmuyorlar.
Gezi olayları ile korku imparatorluğu yıkıldı.
Ama bu yöntem, yani baskı ve şiddet uygulayarak kişileri  susturmak, yıldırmak istemek, KORKAKLARIN İŞİDİR.Kendisinden şüphesi olanların, öz güveni olmayanların işidir. 
Bu tür davranışta bulunan siyasi iktidarların sonu hiç iyi olmadı, iktidarların hanesine artı değil eksiler yazıldı.
Kendisinden ve yakın çevresinden korkusu olmayan siyasetçi iktidarı bırakmaktan korkmaz; zira onların hesap vermekten korkacak bir şeyleri yoktur.
Çok yakın tarihimiz bunların örnekleriyle doludur. Onlar iktidarı bıraktıkları zamanda hep saygın kişiliklerini korudular, zira hesap vermekten hiç korkmadılar.
Seçimle iktidara gelip seçimle iktidardan gitmek demokrasinin erdemidir.
Demokratik yollarla iktidardan ayrılmış siyasiler şerefleriyle onurlarıyla yaşarlar.
Anti  demokratik yöntemler uygulayarak iktidardan gitmemeye çalışanlar da bir gün o makamlardan MUHAKKAK giderler, ama onlar ondan sonra şerefleriyle yaşayamazlar.Sokaklarda alnı ak yüzü pak dolaşamazlar.
Totaliterleşen iktidar sahipleri, iktidarı bırakmamak çabası içine girdiler mi, sonun da ya "maktul" olurlar "ya da canlarına kıymış" . Tarih onları böyle anar. İşte demokrasinin fazileti buradadır, demokrasiyi içine sindirebilmiş, seçimle gelip seçimle gitmeyi olağan kabul edenler, üçüncü ve çok şerefli bir sıfat olan "eski" ile anılırlar. Eski Başbakan, 10.11. 12. Cumhurbaşkanı gibi.