21 Eylül 2015 Pazartesi

LİDER BOŞLUĞU


Türkiye 1 Kasım da, tarihinde ilk defa Cumhurbaşkanı  Anayasa'nın 116. maddesine  dayanarak, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlık Divanının seçilmesinden itibaren kırk beş gün içinde Bakanlar Kurulu kurulamadığı gerekçesiyle ülkeyi seçime götürüyor.
7 Haziran'da sandıktan çıkan sonuç aslında bir koalisyonu gündeme getiriyordu.
Tayyip Erdoğan, dört yüz kişilik bir AKP grubu elde ederek bu ülkede tek adam ham hayali içinde yaşadığından, bu sonucu elde edememenin verdiği ruh haliyle egemen olduğu AKP'nin bir koalisyona ortak olmasını istemediği gibi, MHP'nin kendi inancı doğrultusunda HDP ile hiçbir şekilde bir ortaklığın içinde olmayacağı hatta dışarıdan bile destek vermeyeceği ortaya çıkınca ülkeyi bir seçime sürüklemekten çekinmedi.
Bu davranışıyla ülke ekonomisinin kötüye gitmesi, terörün azması, dış politikada ülkenin yalnızlaşması onun hiç umurunda olmadı.
Onun tek gayesi kendisini ve yakın çevresini korumaya almaktı. Bunun için her şeyi yapabilirdi, sonu ülke için   macera olacak olsa da bir seçime götürmekten hiç çekinmedi.
Hatta bunun gerçekleşmesi için büyük çaba sarf etti.
Ülke bir seçime gidiyor şurada nereden bakarsak bakalım, ne toplumda ne de siyasi partilerde bir seçim heyecanı yok, aslında olması gerekir değil mi?
Her seçimin bir yenilenme, bir değişim bir demokrasi şöleni olması gerekir.
Ama toplumda maalesef böyle bir umut böyle bir beklenti yok.
Geniş halk kitlelerinde 7 Haziran seçimlerinden farklı bir sonucun çıkmayacağı algısı çok yaygın bir şekilde var.
Nitekim kamuoyu araştırma şirketlerinin değerlendirmeleri de aynı sonuçları veriyor.
Bunun nedeni halkta umut ve heyecan yaratacak bir lider ve kadrolarının olmamasıdır.
Dünyada bir çok ülkede ama özellikle bizim ülkemizde "Lider" çok önemlidir.
Tabii liderin yanındaki kadrolar da en az lider kadar önemlidir.
Aslında şartlar tam da karizmatik bir liderin ortaya çıkmasına müsait bir ortam.Zira, karizmatik liderler, bir toplumda tarihi, sosyal ve psikolojik şartların yarattığı belli bir ortamda, genel olarak da bunalım dönemlerinde  ortaya çıkarlar.

Tarihte Cromwell ve Napoleon gibi kumandan ve devlet adamları, çağdaş örnekleri olarak da Atatürk,Lenin, Mahatma Gandi, de Gaulle gibi liderleri gösterebiliriz.
Kitleleri etkileme ve peşlerinden sürükleme gücüne sahip bu adamlar eşlerine her gün rastlanan çapta sıradan önderler değildir.
Bunlar yaşadıkları dönemin dünyasını çok doğru algılayabilen, sade kendi ülkelerine değil düşünce ve eylemleri ile dünyaya örnek olmuşlardır.
Büyük bunalım dönemlerinde toplumlar böyle liderler  çıkartırlar.
İşte şimdi Türkiye'nin böyle, önderlik yapabilme yeteneğine sahip, herkesin peşinden gidebileceği ve birlik sağlayabilecek bir öndere ihtiyacı vardır.
Türkiye, bugün tam da böyle bir bunalım, kriz döneminden geçiyor.
AKP iktidarı ihanete varan uygulamaları ile ülkeyi bölünmenin eşiğine getirirken, yanlış ekonomi politikalarıyla da ülkeyi ekonomik bir açmazın içine sokuldu.
Siyasette yaşanan bugünkü  tıkanıklık, dünyayı başkasının yardımıyla değil kendi bilgi birikimi ile anlayıp,  tahlil edebilen, toplumu peşinden sürükleyecek kişiliğe sahip ve buna uygun kadroya kurabilen, ben değil biz diyebilen, böyle bir liderin sahneye çıkmasıyla aşılabilir.
Artık Türkiye, çok laf edip hiçbir şey söylemeyen değil, tam aksine toplumda heyecan yaratacak sözler söyleyen liderlere ihtiyaç var.
İşte Türkiye'deki siyasi partilerin başında bu tariflere uyan bir lider bulunmadığı için bu tıkanıklık aşılamıyor.
Karamsarlık her geçen gün artıyor, kitleler de umutsuzluk egemen oluyor.
1 Kasım seçimlerinden sonra Türk siyaseti yeniden şekillendirilmelidir. Bu bir ihtiyaç olmaktan çıkmış bir zorunluluk haline gelmiştir.