Hukuk devleti olmadan demokrasi olmaz. Hukuk
devleti, faaliyetlerinde hukuk kurallarına bağlı olan, yönetilenlere devletin
keyfi işlemleri karşısında hukuk güvenliği sağlayan devlet tipidir.
Yönetilenlere hukuk güvenliği sağlamanın ön
koşulu korkmadan, çekinmeden baş vurulabilecekleri, yansız, bağımsız ve güvenilir bir yargının varlığıdır.
Hukuk güvenliği olmayan bir ülkede keyfi ve
de zorba yönetimleri önlemek mümkün değildir. Zira; belli aralıklarla ortaya
sandık konularak kişilerin oy kullanmasını istemek tek başına demokrasi demek
değildir.
Hele demokratik geleneklerin yerleşmediği,
parlamento çoğunluğunu ele geçirenlerin ya da tek adamın her istediğini yapma hakkına
sahip olduğunu düşündüğü ve bunu hiçbir sınırlamaya tabii olmaksızın kullandığı
rejimlere demokrasi demek de mümkün değildir.
Bütün totaliter rejimlerde ortaya bir sandık
konur ve seçimler yapılır. Ama o ülkelerde demokrasi yoktur.
Yani bir seçimle işbaşına gelmek tek başına demokrasi
değildir. Bu yöntemlerle seçilenlerin yönetme yetkileri, özgürlükleri korumak
ve keyfiliği önlemek adına anayasa ile sınırlanacaktır.
Kimi hukukçular da hukuk devletinin varlık
şartı olarak yargı denetimini
görmektedirler
Yönetenlerin ya da yönetenin anayasal
sınırlar içinde kaldığını kim kontrol edecektir. İşte o noktada hukuk
devletinin vazgeçilmez koşulu olan bağımsız yargı devreye girecektir.
Bağımsız ve tarafsız yargıdan söz
edemediğiniz , kuvvetler ayrılığının kurumsallaştırılamadığı toplumlarda anayasa yok demektir ve o zaman da ülkede de
demokrasiden söz edemeyiz.
Bugün ülkemizde bağımsız yargının
varlığından söz etmek mümkün değildir.
Son yapılan anayasa değişikliği ve siyasi
iktidarı elinde bulunduran zihniyetin anlayışı tam bir tek adam rejimidir.
Yürütme, yasama ve yargı Tayyip Erdoğan’ın emrindedir. Fransız İnsan ve Vatandaş Hakları
Bildirisi’nin 15. Maddesi aynen: “Hakların
güvence altına alınmadığı ve kuvvetler ayrılığının kurumsallaştırılmadığı
toplumların anayasası yoktur” diyor.
Bugün Türkiye’de Anayasanın tüm kuralları
ile uygulandığını söylemek mümkün değildir. Olağan üstü hal uygulaması ile
Kanun Hükmünde Kararnamelerle açıkça anayasa çiğnenmekte, Anayasa Mahkemesi de buna
göz yummaktadır.
Zira bugün ülkemizde yürütme, adaletin
yönetimindedir, halbuki olması gereken yürütmenin, adaletin hizmetinde
olmasıdır.
Hiçbir koşul altında yargı yasama ve
yürütmenin etkisine, siyasetin kuşatmasına sokulmamalıdır ama ülkemizde
maalesef sokulmuştur.
Ülkemizde yargı bağımsızlığı öyle acınacak
bir hale gelmiştir ki; Türk asıllı bir Alman gazeteci için tahliyesinden iki gün evvel Almanya’ya uçabilmesini temin için uçak kiralandığı ortaya çıkmıştır.
Bu ülkenin Cumhurbaşkanı görülmekte olan bir
dava için mahkemeye talimat verircesine “En
ağır cezaları” alacaklar diye bilmektedir. Aslında çağdaş anayasalarda
olduğu gibi, anayasamızda da yargının
bağımsız olduğu ve hep böyle kalacağı düşünülerek, hiçbir organ, makam,
merci veya kişinin yargı yetkisinin kullanılmasında mahkemelere ve yargıçlara
emir ve talimat veremeyeceği, genelge gönderemeyeceği, tavsiye ve telkinde
bulunamayacağı belirtilmiştir.
Anayasanın 153. Maddesine göre Anayasa
Mahkemesi kararları, yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını,
gerçek ve tüzel kişileri bağlar, hükmüne rağmen gücünü siyasi iktidarın yandaşı
olmaktan alan bir yerel Mahkeme hâkimi Anayasa Mahkemesi kararını haddi ve
yetkisi olmadan siyasi iktidara şirin
görünmek uğruna reddede bilmektedir.
Ama tabii artık kuvvetler ayrılığı kalmadığı
ve yasama yürütme yargının tek şahsın
emrine girmesinden sonra, Anayasanın ve anayasada yazanların hiçbir önemi ve
kıymeti har biyesi kalmamıştır.
Çok saygın bir Yargıtay Onursal Üyesi’nin
söylediği üzere, “Bir ülkede, çağdaş hukukun öngördüğü yasaların anayasaya
uygunluğunu denetleyen anayasa yargısı, çeşitli yargı yerleri ve
kararlarını denetleyecek yüksek yargı organları ile savunma hakkının
ustaları avukatlar bulunabilir.
Önemli olan ‘hak alınabiliyor mu ya da yargıya güveniliyor mu?’ Yargıç kimliği
taşımaktan onur duyan kişi olarak bu
soruya olumlu yanıt verememenin sıkıntısı ve üzüntüsü içindeyim. Güneş balçıkla sıvanmaz ki’ “ diye
yazmıştır.