Halkın önünde tartışılmasından
korkulduğu için gece yarısı Meclisten geçirilen “ittifak yasası” CHP
tarafından, seçimde hilenin önünün açıldığı gerekçesiyle Anayasa Mahkemesine
götürülüyormuş.
Bu elbette hukuka saygılı bir
anlayışın davranış şeklidir ama bu tek başına yeterli değildir. Bir kısım CHP
Milletvekili de seçimlerin “boykot” edilmesini tartışmaya açtılar.
Demokrasinin olmazsa olmazı hür
ve demokratik seçimlerdir ama tek şartı bu değildir.
Tarihin akışı demokrasi
yönündedir. Bu akışı tersine çevirmeyie hiç kimse başaramıyacaktır. Ancak
unutmamız gereken şey, toplumsal hayatta aydınlık günlerin gelişi, güneşin her sabah doğudan doğması gibi
kendiliğinden olmamaktadır.
Siyasi partilerin de, basının
da, üniversitelerin ve sivil toplum kuruluşlarının da, meşru bütün yol ve vasıtalardan faydalanarak, demokrasi ve onun olmazsa
olmazı olan özgür ve hilesiz bir seçim
için mücadele etmeleri gerekir.
Ama maalesef bu yapılmamıştır.
Yüksek Seçim Kurulu’nun tam kanunsuz kararı karşısında tek sesi çıkan
Cumhuriyet Halk Partili olmayan bir milletvekiliydi.
Yüksek Seçim Kurulu’nun önünde
kararı protesto ediyordu.
15 Nisan 2017 günü halk
oylamasında kullanılan mühürsüz zarfların, geçerli sayılması yönünde Yüksek
Seçim Kurulu’nun kanunun emredici
hükmünü hakkı ve haddi değilken kanuna aykırı şekilde uygulamasına tepkisiz
kalanların bugün artık söyleyecek sözleri yoktur.
Halktan kaçırılarak çıkarılan
yasa, Yüksek Seçim Kurulu’nun tam kanunsuzluk hali yaratan kararını biraz daha
genişleterek yasa hükmüne bağlamaktır.
Halktan saklanarak Meclisten
geçirilen yasa hükümleriyle yapılacak, her türlü yolsuzluğa açık bir seçim Baas rejimlerinde olduğu gibi sonucu önceden belli seçimlere benzeyecektir.
Seçim güvenliği, seçim adaleti
olmadan yapılan seçimlerle milli irade
gerçekleşemez saptaması, CHP’nin Adalet Kurultayı bildirisinde yapılmıştı.
Şimdi sormak lazım, talep
edilen adil ve meşru seçim düzenin oluşturulmasını kim zorlayacaktır.
Mecliste yasalaşan ittifak yasası sadece
Cumhuriyet Halk Partisinin ya da diğer siyasi partilerin sorunu mudur?
Elbette değildir. Bu ülkenin
Üniversitelerinin, aydınlarının, sivil toplum kuruluşlarının ve basının da sorunudur daha doğrusu olması
gerekir.
Bu ülkenin Üniversiteleri olayı
bu konu hiç kendilerini ilgilendirmiyormuşçasına sessizce seyretmektedirler, ki
bu üniversitelerin pek çoğunun da hukuk fakülteleri vardır.
Kendisini aydın diye tarif
edenler de bu konuda tek kelime söylememektedir. Korkmuş ve sinmişlerdir.
Basından bir iki iktidar
muhalifi kuruluş dışında seçim güvenliği
konusunda hiç ses çıkmamaktadır.
Unutulmamalıdır ki, bu tek adam
rejimi şaibeli bir seçim sonucu iyice yerleşirse, çok sıkıntılı günler bizi
beklemektedir.
Her gazeteci, her üniversite
hocası, her sanatçı, milli iradenin tecellisi ve tek adam rejiminin
yerleşmemesi için, hiç korkmadan,
mücadele ederlerse gerek bu ülkeye olan borçlarını
ödemiş olurlar ve gerekse de kendi
onurlarını korumak için en büyük
mücadeleyi yapmış olurlar.
Yasayı Anayasa Mahkemesine taşımak
elbette bir yoldur, toplum başta Cumhuriyet Halk Partisi ve aydınlardan, daha yaratıcı, daha cesur, daha sonuca
odaklı siyaset üretmelerini bekliyor ama maalesef bu konuda bir ışıkta
görülmüyor.
Hatırlanacağı üzere sivil
milislere yargı bağışıklığı tanıyan KHK ve gece yarısı halktan kaçırılarak
yasalaştırılan seçim güvenliğini ortadan kaldıran yasa ile iktidar hukuk dışına
çıkmıştır. İşte bu hukuk dışına çıkan iktidar sahiplerini anayasa ve kanunlar çerçevesinde ve yetkili devlet organları eli ile
(Anayasa Mahkemesi, Yargıtay ve Danıştay) yola getirmek gerekir.
Böyle olduğu takdirde de kurtarıcı beklemekten vaz geçip gerçek
demokrasiyi kendi ellerimizle kurmuş oluruz.