Mevlüt Çavuşoğlu'nun 13 Mart günü yaptığı açıklamalar Suriye politikamızın ABD'nin dümen suyuna girdiğinin itirafı gibiydi.
Bakan, Menbiç'den PYD'nin çekilmesi
konusunda ABD ile anlaşmaya varıldığını söyledikten sonra şöyle dedi:
"..Menbiç'ten
YPG çekilince orada ABD ve Türk askerleri olacak. YPG'nin çekilmesine nezaret
edeceğiz. Buranın güvenliğini kim sağlayacak, ABD ve Türkiye. Önce bu modeli
Menbiç'te uygulayacağız daha sonra diğer yerlere götüreceğiz. Bu rakka için de
Fırat'ın doğusunda YPG'nin kontrolündeki yerler için de geçerli olacak"
Çavuşoğlu, bu
mutabakatın ayrıntılarının ve takviminin iki ülke arasında kurulmuş olan
komisyonun toplantılarında belirleneceğini de ilave etti.
Ama Bakan Çavuşoğlu'nun
Menbiç konusunda ABD ile bir mutabakata varıldığı yolundaki açıklamaları ABD
dışişleri bakanlığı sözcüsüne, “Türk dışişleri bakanı, YPG savaşçılarının
Menbiç'i terk etmeleri konusunda ABD ile anlaştıklarını açıkladı. Sizin
anlayışınız da böyle mi?” Diye soruldu.
Sözcü bu soruya verdiği cevapta “Bizim
anlayışımız o değil.....Türkiye ile bir anlaşmaya varmak için hala çalışıyoruz.”
Dedi
Bu cevaptan anlıyoruz ki, Bakan
Çavuşoğlu'nun mutabakat olarak çizdiği ve Türkiye'nin çıkarına olmayan çerçeve
dahi ABD'ni tatmin etmemiş. Daha fazlası peşindeler.
ABD'nin Fırat'ın
batısındaki Menbiç'i bir "pazarlık kozu" olarak elinde tuttuğu baştan
itibaren zaten belliydi. Şimdi PYD/YPG'nin oradan çekilmesine onay vererek
ağzımıza bir parmak bal çalıyor ve Fırat'ın doğusundaki PYD varlığını
pekiştiriyor. Cumhurbaşkanı daha dün ABD'nin Suriye'de 20 üs tesis
ettiğini söyledi.
Nitekim, Bakanın
açıklamalarından Fırat'ın doğusuna ilişkin gelişmelerin "komisyona"
havale edildiği, yani ucu açık olarak ertelendiği anlaşılıyor. TSK'nın Afrin'de
meşgul edilmesinden memnun olan ABD, Fırat'ın doğusu bakımından tam da
bunu istiyor.
Bakan,
söylediklerinin ne anlama geldiğinin farkında mı acaba?
YPG'nin Menbiç'den
çekilmesine Türkiye "nezaret" edecekmiş. Yani, teröristlerin ellerini
kollarını sallayarak Menbiç'i terk etmelerini seyredecekmiş. Hani Afrin'de
başlattığımız harekat Irak sınırına ve bir tek terörist kalmayana kadar
sürecekti!
ABD basınında ve
düşünce kuruluşlarında yayınlanan yazılarda olası gelişmeler uzun zamandır
şöyle özetlenmekteydi:
1. PYD, PKK'dan
kendisini (sözümona) ayrıştıracak. Bu görüşü desteklemek için, PYD/YPG'nin
PKK'ya silah aktarmama sözünü büyük ölçüde tuttuğuna dikkat çekiliyor.
2. Böylece,
Türkiye'nin PYD ile yeniden doğrudan teması kolaylaşacak. Bu kapsamda, Türkiye
ile PYD arasında 2015'e kadar samimi ilişkiler oluğuna ve Kobani'nin İŞİD'den
kurtarılmasına Türkiye'nin yaptığı yardıma dikkat çekiliyor.
3. Bu gelişmeler
sağlandıktan sonra, ABD, PYD/YPG'nin Türkiye içinde PKK ile işbirliği içinde
olmayacağı konusunda Türkiye'ye güvence verecek. Aynı şekilde, PYD/YPG'ye ise,
Türkiye'nin kendilerine karşı harekata girişmeyeceğini garanti edecek. ABD'nin
Suriye'deki askeri varlığı bu tablonun ortaya çıkmasını kolaylaştıracak.
4. Fırat'ın doğusunda
böylece oluşturulacak "PYDistan"ın
yeniden imarı için, tıpkı "Barzanistan"da olduğu gibi, Türk
firmalarına pay verilecek (böylece Türkiye'nin acı ilacı yutması
kolaylaştırılacak).
Dışişleri Bakanının
son açıklamalarında, tümüyle ABD'nin çıkarına olacak bu olası gelişmelerin
engelleneceği işaretini veren herhangi bir ifade var mı?
ABD ile varılan ve
Türkiye'nin çıkarlarına aykırı olan Menbiç mutabakatı nispeten
"ılımlı" Tillerson ile gerçekleşti. Şimdi Pompeo zamanında işimiz çok
daha zor olacak.
Bu tablo karşısında yapılması gereken Suriye'nin
toprak bütünlüğünün korunması amacıyla, Şam rejimi ile temas edilmesidir.
Ancak CHP Genel. Başkan
Yardımcısı Öztürk Yılmaz'ın birkaç gün
önce yaptığı açıklamadan anladık ki, CHP, eskiden seslendirdiği bu tutumundan
vazgeçmiş.
Yılmaz, Türkiye'nin
Afrin'de yerel halktan (yani Afrin'de büyük çoğunluğu oluşturan kürtlerden) bir
"halk meclisi" kurmasını ve yönetimi bu meclise bırakmasını önerdi.
Yani, ABD'nin Suriye'yi bölmek için Fırat'ın doğusunda yapmakta olduğunu,
Suriye'nin batısında Türkiye'nin yapmasını istiyor. Bu teklif sadece Suriye'nin bölünmesine hizmet eder.
ABD'nin eski Ankara
Büyükelçisi James Jeffrey geçtiğimiz ocak ayında bir panelde yaptığı konuşmada
Türk yetkililerin gerekirse ABD ile de savaşılacağı yolundaki tehditleri ile
açıkça alay etti. Aynen şunları söyledi (YouTube):
"...Suriye'de DEAŞ'a
karşı ABD destekli bir savaş var. Bizim rolümüz de PKK'nın bir kolunun
yönettiği büyük bir orduyu Türkiye'nin güneyinde inşa etmek. Türkiye her gün bizi
azarlıyor. Ancak, bu orduyu DEAŞ'e ve kısmen Ruslara ve Suriyelilere karşı
destekleyen uçaklar nereden geliyor? Büyük oranda Türk üslerinden. Erdoğan buna
her gün izin veriyor..."
İçeride taraftar
tribünlerine esip gürlemeler başka, sahadaki gerçekler başka.